Yrd.Doç.Dr.İsmail ŞAHİN
isahin61@gmail.com
Erbakan Hoca'nın Ardından...
01 Mart 2011 Salı Saat 21:47

Yanlış hatırlamıyorsam yıl 1989 falan...

Burdur'da öğrenciyiz...

Yaş onsekiz... Heyecan, idealizm, tutku her şey yaşımıza uygun...

Erbakan Burdur'a gelmiş...

"Haydi" diyorum arkadaşlara "bir dinleyelim, ne diyecek bakalım"...

Gidiyoruz, cümbür - cemaat...

Merhum, anlatıyor, çatıyor, kızıyor, dalga geçiyor...

Kırk yıl inatla söylediği şeyleri söylüyor...

"Hristiyanlar hacı olacak diye Efes yolunu yapıyorlar. Kazıyorlar, bozuyorlar yine yapıyorlar. Nedeen? Çünkü bunlar Batı aşığı, siyonizmin oyuncağı..."

"Haydi başparmaklar havaya" diyerek yemin ettirmeye başlıyor. Biz tabii ki parmağı kaldırmıyoruz. Merhum her zamanki gibi, lafı çakıyor "siz arkadakiler, siz Siyonizme mi taraftarsınız, neden parmağınızı kaldırmıyorsunuz?"

Gülüyoruz...

Merhum, böyleydi...

Kızamazdınız ona. Dışarıdan bakan biri olarak, onu her zaman "sevimli" bulduğumu ifade etmek isterim...

Sıkmazdı, eğlendirirdi, esprili adamdı vesselam...

Bugün bir arkadaşıma şunu söyledim...

Eski siyasilerde bir seviye, üslup, ağız tadı vardı...

Birbirlerine kızar, bağırır, çağırırlardı belki ama bunu karşı tarafa sezdirmeden, inceden "mizahi" bir tarzda yaparlardı...

Kavgaları bile eğlendirirdi seçmeni...

Özellikle Demirel ve Erbakan...

Şimdilerin siyasilerinin onlara nisbetle "kasıntı" durduklarını söylemek iddialı olmaz...

Erbakan Hoca'nın talebeleri başta...

Onlarda Erbakan Hoca'nın mizah anlayışı ve hoşgörüsünün zerresi bile yok...

Boşuna demiyordu rahmetli "onlar, dersi kıran haylaz talebelerdi" diye...

Erbakan deyince akla sadece mizah, bazen "hafiflikle" tenkid edilen bir üslup gelmiyor akla...

Ömrü boyunca aynı şeyleri, inatla ve inançla savunan bir "dava" adamı geliyor aklıma...

Uzaktan takip ettiğimiz yıllardan, ittifak ettiğimiz yıllara bunları gözlemledik...

İnandıklarını, bazen akıl ve havsala sınırını aşan bir şekilde, inatla savunması onun sadece inançlı değil aynı zamanda "inatçı" bir adam olduğunu da gösteriyor...

 Bu, bazı şeyleri görmesine engel olan bir "inat" mıydı, yoksa sonuna kadar bir "inanç" mıydı ayıramazdınız...

 Erbakan ve onun siyasi çizgisinde eleştirecek çok şey bulurum ve geçmişte bunu "Selametçi" arkadaşlarla yüksek seslerle tartışırdık...

 Yaptıklarıyla kimi zaman savunduğu çevrelere zarar verdiği savunurdum.

 Muhafazakar bir çizgiyi savunmasına rağmen kimi uygulamalarının bu çizgiye uymadığını söyleyerek eleştirirdim...

 Tüm bunlarla beraber şunu da söylerdim....

 Samimi bir adamdı...

 Davası vardı...

 Davasına inancı tamdı...

 Ve onun için bedel ödemekten çekinmedi...

 Davası olan ve onun için bedel ödemekten çekinmeyenlere saygı duyulur ancak...

 Bize kendini sevdiren özelliği de buydu...

 Bedel ödememek için, yıllarca eleştirdikleri çevrelerle "müttefik" olan talebelerini görünce Erbakan'ı sevmemek mümkün mü?...

Mevla Rahmet Eyleye....