Bir Muhalif: Osman Yüksel Serdengeçti
![]() 13 Kasım 2011 Pazar Saat 10:27
![]() Üç adam beni etkilemiştir. Cemil Meriç, üslubu, cuşkusu ve entelektüel “mütebahhiresi” ile… Necip Fazıl, “cins kafa”sını, yani kıvrak zekâsını edebiyata ve kalemine yansıtması ve mücadele kararlılığı ile. Osman Yüksel inancı, inancına sabit kademliği, muhalif tavrı ve en zor olaylara bile katabildiği “ironik” yaklaşımı ile… Osman Yüksel denildiği zaman akla gelen Serdengeçti sıfatı (mı diyelim?) bile onun inandıkları konusunda ne kadar inançlı ve inatçı olduğunu bizlere gösteriyor. Serdengeçti’yi ifade edecek kelimelerden en güzeli “muhalif” olabilir. Ömrü boyunca muhalif kalmış bir adamdı Serdengeçti. Kendi evinde bile… O, muhalefeti İnönü devri tek parti zulmünde öğrenmişti. 30 ve 40’lı yılların despotizmine karşı kalbiyle değil diliyle mücadele etmeyi, buğz etmeyi değil yumruk sallamayı, kalemini kılıç gibi kullanmayı ilke edinmiş bir adamdı. Tabii ki bunun karşılığını “tabutluk” olarak almıştı. O dönem verdiği mücadele, tek parti diktatörlüğüne karşı gösterdiği direnç ve kimi zaman “inat” ölçüsüne varan karşı çıkışlar onu tabir yerindeyse dönemin “yıldızı” yapmıştır. Hasan Âli Yücel’e 1944 olayları sonrası yazdığı “tarihi vesika” kabilinden dilekçe, İnönü devrinin zulmünü gözler önüne sermektedir. Öyle bir dönemde bu başlıkta bir dilekçe yazabilen cesaret ise ancak “delilik” ile izah edilebildi: Yüksek Vekâletin alçak vekiline… Öyle de oldu. Bu adam olsa olsa deli olur, denildi; tabutluklara, zindanlara tıkıldı… O her zamanki delişmen tarzıyla cezaevi kapılarından “Açılın Osman geliyor!” diyerek geçti… Bu, öylesine bir “muhalefet”i değil , yüksek perdeden, ancak “haksızlığa isyan noktası”na gelmiş bir muhalefet tarzını temsil ediyordu ve “Allah, Vatan, Millet Yolunda” çıkardığı Serdengeçti Dergisi ise bu yeni tarzın amiral gemisi idi. Serdengeçti’nin “muhalefeti” sadece İnönü devrine has değildir. Yani, “politik” bir tavır değildir. Kendi ifadesi ile “yalnız Hakka Hakikate secde eden” bir aydının yanlışlara karşı gösterdiği “ısrarlı” muhalefetin ve nihayet isyanın sonucudur. Nitekim “demokrasi” yıllarında da devam eden mahkumiyetlerini ironik üslubu ile “bu kelepçeler Menderes’in Demokrasi fabrikasında imal edilmiştir” diyerek tarihe kaydetmiş, muhalefetinin bir dönem veya kişiye değil, haksızlığa karşı olduğunu göstermiştir. Tek parti CHP’si ve çok partili DP döneminin Osman Yüksel ve Necip Fazıl Gibi Milliyetçi – Muhafazakâr aydınlara karşı sergiledikleri tavır çok farklı değildir. En azından bu iki isim mahkeme koridorları ve cezaevi voltalarından kurtulamamışlardır. Serdengeçti’nin bu muhalif duruşu Menderes devrinden sonra da devam etmiştir. Milletvekili olduğu dönemde de eski alışkanlıklarından vazgeçmemiş, vekil seçildiği partiden ihraç edilmiştir. Serdengeçti'nin olaylara ve hayata ironik bakışı ölümüne sebep olan amansız hastalığı tanımlarken de kendini göstermiştir. Sosyete hastalığı” olarak gördüğü Parkinson hastalığından hayatını kaybeden Serdengeçti, hastalığı ile arasındaki ilişkiyi “Vallahi araba markası gibi bir şey. insanın benim de bir parkinsonum olsa diyesi geliyor.” şeklinde ifade edebilecek kadar güçlü bir mizahi altyapıya sahipti. Neticede her “muhalif”in hayatında mizah ve ironi mebzul miktardadır. Onun hayat öyküsü bizatihi bu ironinin hikayesi değil midir? Etrafınızda, iktidarla “sağlıklı” ilişki kuramamış kaç insan var? Ona sarılın ve bırakmayın; sadece Hak’ka secde eden insanların parmakla sayıldığı şu dönemde kendileri “kelaynak” kabilindendir. Mevla Serdengeçti’ye, onun gibi ömrünü doğruyu savunmakla ve yanlışa muhalefetle geçirmiş, bunda inat ve ısrar etmiş kimselere rahmet eyleye. |