Alaettin KÖKSAL
e.koksal@hotmail.com
Ben de 28 Şubat Mağduruyum
07 Mart 2012 Çarşamba Saat 20:52

Üzülerek ifade edelim ki, 28 Şubat l997 tarihli süreç, Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak yerini almıştır. Yüce Allah “ ..sizin hayır bildiklerinizden şer, şer bildiklerinizden hayır çıkar..” buyurmaktadır. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz, Tarih’e iz bırakan beyaz olaylardan ve siyah lekelerden, elbette önemli dersler çıkarıp geleceklerini daha özgür bir şekilde imar etmeye çalışacaklardır.

28 Şubat sureciyle, bu aziz millete, bilerek veya bilmeyerek acı ve ıstırap çektirenler, Basra harap olduktan sonra “oyuna geldik” itirafları yaramıza merhem olmayacaktır. Haksız bir şekilde dış şer güçlerin ifsatlarına alet olup, milletin maddi ve manevi değerlerine hançer saplayıp, bu hançer 1000 yıl kalbinizde beyninizde saplanmış bir şekilde kalacaktır diyenler, gerçekten pişman olduysalar, yıktıklarının tamirini bizzat kendi elleriyle yaparak, fikirleriyle düzelterek, kalemleriyle yazarak, milletin yarasını sarmalıdırlar.

Kader-i İlahi, bizim aileden 12Eylül 1980 tarihinde Ağabeyim Veli KÖKSAL, 28 Şubat 1987 tarihinde bendeniz mağdur olduk. Ağabeyim Sakarya üniversitesinde Makine mühendisi olarak çalışışıyordu. 12 Eylül darbesi ile tüm hayatı değişti. Ayni dönemde kendileriyle birlikte çalışanlar profesör olurlarken, kendisi mahkûm oldu. Birçok haksız badirelerden sonra beraat etmiştir. Hayatını işçi emeklisi olarak sürdürmektedir.

Bendeniz l976 tarihinde işçi statüsünde Bayındırlık Bakanlığı bünyesinde göreve başladım. İşçi olmam hasebiyle görevimden istifa etmeden, Kanunların bana verdiği imkânlar dâhilinde, İl başkanlığı, Milletvekili adaylığı, Belediye başkan adaylığı gibi siyasi görevlerde bulundum. İl içinde, il dışında siyasi konferanslar verdim, televizyonlara çıkıp konuştum. Vakit, Milli Gazete ve yerel gazetelerde köşe yazıları yazdım.

Benim bu durumum birilerinin dikkatini çekiyordu. Hem müdürlük hem parti il başkanlığı yapmam 657 devlet memurları yasasına göre doğru olmadığını düşünenler, doğal olarak rahatsız oluyorlardı.
506 sayılı kanun hükmündeki kararnameyle müdürlük yaptığımı, 1475 sayılı iş kanuna tabi olduğumu bildikleri halde, bazı yetkililer hinliklerinden dolayı, bizleri sıkıştırmak partimize zarar vermek için, yerel ve ulusal medya mensuplarına bizleri yanlış ihbar ederek, üzerimize yönlendiriyorlardı
.


Hukuken bizlerle baş edemeyen bazı yetkililer, 28 Şubat surecinde fırsat bu fırsat diyerek hem fişlediler hem de tayinimizi Kırşehir Bayındırlık müdürlüğüne çıkartarak, İki ayağımı bir pabuca soktular. Partinin kapatma sureci yaşadığı en zor döneminde Refah partisi il başkanlığını bırakıp Kırşehir’e gitmeyi uygun görmedim. Emekliliğime 4 yıl kaldığı halde görevimden istifa edip, partinin başında kalmayı tercih ettim.

Hem 12 Eylül de, hem 28 Şubatta ailece maddi ve manevi olarak mağdur olmamıza rağmen hiç kimseye boyun eğmedik. Rabbimize tevekkül ederek sabrettik. Yaşadıklarımızı anlatıp ajitasyon yapmak istemiyorum. Bende Ağabeyim gibi dışardan pirim ödeyerek işçi emeklisi oldum. Sadece şunu ifade edeyim ki, ülkenin özgürleşmesi ve manevi değerlerin ön plana çıkarak, yönetimde yer alması için kimi insanlar elbette bedel ödemelidir.

Üzülerek ifada edelim ki bedel ödemek için yola çıkanlardan Merhum Erbakan Hocayı istisna edersek, geriye kalanlar, ayrılanlar kardeşliğin ne olduğunu tam olarak kavrayamadığımız için, birbirimizle gereği gibi ilgilenmedik. Bedel ödeyenler kendi başlarına bırakıldılar. Dost bildiğimiz, kader birliği yaptığımız partili arkadaşlar bizim ne yaptığımızı sormadılar.

Söylemek gerekirse bizler kendi yağımızla kavrulduk. Maddi ve manevi sıkıntılarımızı anlatmadık. Bazıları söyler, bazıları da söylemez, asıl olan dertlerini söylemeyenleri arayıp bulmaktır. En yakın arkadaşından haberi olmayan veya olduğu halde ilgilenmeyen insanlardan bulundukları toplumda asla fayda getirmezler.

Bu makalemizde kimin ne yaptığını anlatacak değilim. Bilelim ki her partinin içinde farklı ama aynı kapıya çıkan 28 Şubat benzeri zihniyetliler bulunmaktadır. Gençlere tavsiyem, siz-siz olun Yüce Allah’tan başka hiç kimseye boyun eğmeyin. Sevdiklerinize ve sevmediklerinize karşı ölçülü olun ki gelecekte pişman olmayasınız.

28 Şubat sureciyle alakalı birbirinden farklı iki düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Birincisi; Yüce Allah’ın izni olmadan kuru yaprak dalından düşemez. Kader çizgisinde ne varsa zamanı gelince gecikmeden tahakkuk edecektir. Halik (Yaradan) olan Allah’tır. Kul’ un her istediğini Yüce Allah yaratmaz. 28 Şubat süreci ve benzer süreçler kulların iradesiyle ve Yüce Allah’ın yaratmasıyla meydana gelmiştir.

Bu süreçten herkes kendine düşen dersi çıkarıp aynı hataya düşmemelidir. 28 Şubat surecine destek veren vermeyen, alkışlayan, insanları haksız bir şekilde fişleyen, 1000 yıl sürecek diyenlerin tamamı pişman olduklarına göre, bundan sonra Yüce Allah’tan başka hiçbir beşeri güce boyun eğmeyeceklerinin sözünü de vermelidirler.

28 Şubat süreciyle alakalı ikinci düşünceme gelince; Müslüman bir topluma yakışmayan, batı menşeli olan fitneci yapılanmalar mahallesef ülkemizde oluşturulmuştur. İllegal olarak kurulan Kontrgerilla, Derin Devlet, Encümen-i danış, Batı çalışma grubu, Doğu çalışma grubu, Ergenekon gibi örgütlenmeler kamuoyuna kısmen deşifre edilmişlerdir. Bu ve benzeri illegal örgütlerin ana gayesi sözde vatanı dış tehlikelerden korumak ve milleti kendi zihniyetlerine göre yönetmektir.

Ülkeyi ve milleti kendi zihniyetle istikametinde sevk ve idare etmek askeri ve siyasi alanda, medya dünyasında, sermaye çevresinde sendika ve sivil toplum kuruluşlarında, cemaat, vakıf, dernek ve tarikatlar bünyesinde örgütlenmeye çalışırlar.

Bütün bu örgütlemenin ana hedefi kendi zihniyetlerine uygun olmayan siyasi iktidarları ve etkili bürokratları alaşağı etmek için birlikte harekete geçirmeye çalışırlar. Bu şekildeki illegal çalışmaların varlığını, en belirgin bir şeklide 28 Şubat surecinde millet olarak gördük ve yaşadık.

Yaşanan bu süreçlerin ülkeye, bölgeye verdiği, siyasi sosyal ekonomik, askeri, hukuki, kültürel, psikolojik ve daha birçok kayıpların hesabını, en ince teferruatını kadar yapanların başında ırkçı Siyonistler ve Evangelist Hıristiyanların geldiğini unutmamalıyız, yakın tarihte yaşadığımız 28 Şubat ve benzeri süreçlerin ülkemize ve milletimize verdirdikleri ağır maddi ve manevi kayıpları birkaç aylık tutuklamalarla veya birkaç senelik mahkûmiyetlerle veya itiraf ve pişmanlıklarla telafi edilemez.

Bilerek veya bilmeyerek bu gibi illegal müdahalelere alet olanlar, bir daha bu şekildeki bir yapılanmaya yer almayacaklarına kesin söz vererek ve gelecek nesillere asla bu yola başvurmamalarını kamuoyu önünde nasihat ederek milletten açıkça özür dilemelidirler.

Dert çok olunca söz bitmiyor. Mazlumları ağlatıp şer güçleri sevindirmek hiçbir Müslümana yakışmaz. Teşbihte hata olmaz, kucağındaki yavrusuyla birlikte fırına atılan anne maymun, ayakları yanınca fırından çıkmak yerine yavrusunu ayakları altına alıp yanmaktan koruncağını düşünürken biraz sonra yavrusuyla birlikte yanacağını düşünememektir. Bilmem anlatabildim mi?