Taassup
 


nceki balk :: Sonraki balk  
Yazar Mesaj
huseyin_ozcelik



Kayt: 01 ub 2009
Mesajlar: 2

MesajTarih: Pzr ub 01, 2009 10:43 am    Mesaj konusu: Alntyla Cevap Gnder

Akrabalýk, soy-sop yakýnlýðý gütmek, din, ahlâk, namus, vatan ve diðer deðerlere karþý hep saygý hissiyle hareket etmek demek olan taassup, yukarýdaki konular türünden akla-nakle uygun þeylerde, ifrata girmeme þartýyla tabiî, mâkul ve yerinde bir davranýþ; akla uymayan ve dinin ruhuna da ters düþen konularda ise gayri mâkul, zararlý ve mahzurludur. Evet, bir insanýn kendi geçmiþinden tevarüs ettiði dinî ve millî deðerlere olaðanüstü bir baðlýlýk göstermesi ;asabiyet-i cahiliye;ye kaymamak kaydýyla, onun kendi olarak kalmasý adýna çok önemli ve þâyân-ý takdir bir histir. Bu his sayesinde fert veya toplum, dinine, diyanetine, ruh ve mânâ köklerine herhangi bir saldýrý olduðunda, onlarý mevcut kanun ve kurallar çerçevesinde müdafaaya koþar; inandýðý ve yürekten baðlý bulunduðu bu deðerlerin herkes tarafýndan tanýnýp bilinmesi için gayret gösterir; yerinde ;hikmet; ve ;mev;ize-i hasene; ile, yerinde temsil mükemmeliyetinin vaad ettikleriyle onlarý bütün cihana duyurur ve herkesin gönlünde bu deðerlere karþý alâka uyarmaya çalýþýr. Ýþte bu, her fertte mâkul bir asabiyet ve kendi deðerlerine karþý da makbul bir taraftarlýk hissidir. Aksine, bu ölçüde kýymet-i harbiyesi olmayan konularda taassup göstermek, hatta daha da ileri giderek kendi anlayýþýna ters gördüðü her düþünce ve sisteme cephe almak apaçýk bir ifrat ve baðnazlýktýr.

Evet, bir mânâda taassup, dinî ve Ýslâmî deðerleri korumada çok önemli bir sâik, metafizik gerilim adýna hayâtî bir unsur, toplumda millî heyecaný tetikleyen esaslý bir his ve aþk u þevki coþturan bir dinamodur. Ruh ve mânâ köklerinin korunmasý, millet ruhunun her zaman canlý kalmasý ve yýðýnlarýn vurdumduymazlýkla, mefkûresizlikle harap olup türap olup gitmemesi adýna ;ki böyle bir durum taassupta tefrit demektir; asabiyet-i diniye ve milliye her toplum için çok hayâtîdir. Fazilet ahlâkýnýn vazgeçilmezliði, namus, þeref ve haysiyet gibi her milletçe deðerli sayýlan hususlarýn sýyaneti, hatta bunlarýn muhafazasý uðrunda hýrz-ý can edilmesi bir mânâda ancak böyle bir asabiyet-i ruhiye ile gerçekleþebilir.

Ýþte bu mânâdaki taassup, daha doðrusu asabiyet-i ruhiye gevþediðinde, ferdî, ailevî ve millî hayatýmýz adýna çok lüzumlu sayýlan bir kýsým hassasiyetlerimizi kaybetmiþ sayýlýrýz ki, böyle bir durumda ahlâkî kýrýlmalarýn birbirini takip etmesi ve millet ruhunda deðiþik çöküntülerin meydana gelmesi kaçýnýlmazdýr. Bunun sonucunda da sosyal yapýda çözülmeler, daðýlmalar, parçalanmalar önü alýnamayacak þekilde sürer gider ve bu ölçüde bir yýrtýðý, kýrýðý ve çatlaðý olan millî bünye de, artýk bütün bütün yabancýlaþmaya açýk hâle gelmiþ olur. Ve zamanla böyle bir millî yapýdaki her parça ayrý bir þekle girer, ayrý bir renk ve desenle kendini ifade etmeye durur ve onda öldüren bir yabancýlaþma vetiresi yaþanmaya baþlar. Tutulur herkes baþkalaþma sevdasýna.. kaçarlar kendilerinden, kendi deðerlerinden.. ve düþerler hiçlik vadilerinde hiçlik arkasýna.. umursamazlar kaybettikleri þeyleri.. düþünmezler hissizliðe kurban gittiklerini.. öldürülen ruhlarýný ve yitirdikleri tarih þuurlarýný.

Asabiyetteki tefrit ve aymazlýðýn zararlarý bunlarla da kalmaz; dinî ve millî deðerlerini kaybetmiþ bu tür toplumlarda kimliksizlik bunalýmlarý yaþanmaya baþlar.. yýðýnlar fanteziden fanteziye koþar.. baþkalaþmalar ve deðiþmeler olaðan hâdiseler gibi görülür.. Âkifçe ifadesiyle, ;din harap, iman serap ; olur.. toplum tepetaklak izmihlâl ahlâkýna yuvarlanýr ve geçmiþe ait ne varsa hepsi bir bir yýkýlýr gider.

Biz, taassup dediðimizde, öteden beri daha ziyade hep asabiyetteki ifratý kastetmiþizdir. Bu mânâda asabiyet ve taassubu nüanslarýna dikkat etmeden bazen ;baðnazlýk; ve ;yobazlýk; kelimeleriyle karþýlamýþýzdýr ki, günümüzde buna Frenkçe bir kelime olan ;fanatizm;i de ilâve edebiliriz.

Taassup insanoðluyla var olmuþ ve hemen her zaman ciddî problemlere sebebiyet vermiþ ferdî ve içtimaî bir dengesizlik ve bir hastalýktýr. Bu hastalýk bazen yanlýþ bir din yorumuna ve mezhep anlayýþýna; bazen herhangi bir düþünce sistemi ve ideolojiye, bazen de bir ilhad ve inkâra dayanagelmiþtir. O neye dayanýrsa dayansýn dengelenmediði takdirde her zaman zararlý olmuþ; insanlarý birbirine karþý saygýsýzlýða ve tecavüze sevk etmiþ, salim düþünceyi felce uðratmýþ, muhakemeye kement vurmuþ korkunç bir marazdýr. Ýþte böyle bir maraza müptela olan herhangi bir dengesiz, farklý düþünen herkese rahatsýzlýk verdiði gibi, kendi hayatýný da kendi hakkýnda Cehenneme çevirmiþtir. Zira böyle biri, kendi inanç ve hayat felsefesini ;þayet bir hayat felsefesi varsa; kendi mezhep ve ekolünü, kendi ideoloji ve tarikatýný, kendi cemaat ve zümresini herkesten ve her þeyden fâik gördüðünden, kendi yol ve yönteminin dýþýnda hiçbir þeyi tanýmaz; hiçbir alternatife tahammül edemez ve hele asla müsamahalý olamaz; müsamahalý olmak bir yana, mü;minse kendi gibi düþünmeyenleri kâfir sayar, kâfirse avaz avaz ;yobaz; diye onlarý cihana ilan eder.

Böyle bir akýlzede nezdinde ;öteki; mülâhazasý en canlý bir mazmundur ve bu hasta ruh hep onunla soluklanýr; yerinde ;küfür yobazý; der mýrýldanýr; yerinde ;mürteci; hýrýltýlarýyla nefes alýr verir ve sürekli kinle, nefretle yutkunur durur. Elinde gücü kuvveti varsa veya iðfal ettiklerini arzu ettiði istikamette harekete geçirebiliyorsa hemen ;öteki; dediklerini ezer geçer; imkânlarý elvermediði yerde de onlar hakkýnda akla-hayale gelmedik iftiralarda, tezvirlerde bulunur; varsa basýn-yayýn imkâný, bütün kapýkullarýný seferber eder; masum, gayri masum tefrik etmeden herkese kara çalar, sonra da bunu yedi cihana duyurur. Oturur kalkar hasým saydýklarýnda hep kusurlar arar, en önemsiz þeyleri büyük birer eksiklik gibi gösterir, sürekli kusur dellâllýðý yapar; ama kat;iyen kendi inanç mülâhazalarýyla hiç mi hiç yüzleþmek istemez.. ve hele asla kendi deðerler sistemini bir kerecik olsun test etmeyi düþünmez; düþünmez zira o, akýl, mantýk, hatta dinî disiplinlerden daha ziyade þahsî hislerine ve ön kabullerine göre hareket etmektedir.. ve âdeta kendini insanüstü görerek, bir gün kendisinin de yanýlabileceðine kat;iyen ihtimal vermez. Dolayýsýyla da nefsiyle hesaplaþmayý aklýnýn köþesinden bile geçirmez; geçiremez zira o, körü körüne kendi duygularýnýn, kendi tutkularýnýn esiri tam bir düþüncezededir; dar düþünür, sýnýrlý görür; mütemadiyen yanýlgýdan yanýlgýya düþer ve asla objektif olamaz. Onun düþünce atlasýnda ;varsa böyle bir ufku; baþka görüþlerin, baþka mülâhazalarýn yeri yoktur ve aslýnda o böyle bir renkliliðe kat;iyen tahammül edemez; tahammül edemez renk ve desen farklýlýðýna, þive ve üslûp televvününe.

Hürriyet dendiðinde, mutaassýp, yalnýz kendi hürriyetini düþünür; demokrasiden bahsedildiðinde, onun kendisine ne vaad ettiði üzerinde durur ve söz gelip hoþgörüye dayandýðýnda da sadece kendisinin hoþgörülmesini bekler. Tahammül edemez kafasýnda þekillendirdiði o daracýk þablona uymayan farklý deðerlerin mevcudiyetine. Katlanamaz baþka fikir ve mülâhazalarý seslendiren düþüncelere ve felsefelere. Herkesi kendi dar mantýðýna göre hareket etme mecburiyetinde görür de her zaman geniþ düþünmeye, kuþatýcý olmaya ve vicdan vüs;atine karþý savaþ vaziyetinde bulunur. Ne bir adým ileri ne bir adým geri, akýp giden zamana inat hep olduðu yerde durur ve kendi dar düþüncesinin mahsulü bir kýsým sâbitelerle oturur kalkar. Ne tekvînî emirlerin özünden haberi vardýr, ne de zamanýn farklý yorumlarýndan. Anlamaz varlýðýn dilinden ve varlýk içinde olup biten onca hâdiseden hiçbir þey. Hayatýný insaný çatlatan bir darlýk içinde geçirir; sýð düþünür, baðnazca davranýr ve gözünü kýrpmadan bu dar mantaliteye uymayan en olumlu þeyleri bile yerle bir eder. Gücü yetiyorsa kaba kuvvetle, yetmiyorsa iftira, tezvir ve en bayaðý isnatlarla kendi gibi düþünmeyen herkesin hakkýndan gelmeye çalýþýr.

Din adýna olsun dinsizlik hesabýna olsun, mutaassýp, kendini gerçeðin biricik temsilcisi sayar. O buna o kadar inanmýþtýr ki, doludizgin yürüdüðü bu patikayý bir þehrah saydýðý için kendisi gibi düþünmeyenlerin hemen hepsini aptal kabul eder; kýzar herkese, köpürür muhaliflerine; gel-git yaþar þiddet hiddet arasý; çiðner hakký, hakikati, vicdan hürriyetini ve âlemþümul insanî deðerleri; dahasý, çok defa kendisinin de takdirle yâd ettiði demokratik kurallarý. Ömrünü hep bir cinnet içinde geçirir; her yanda hezeyandan hezeyana girer; güçlü ise yakar-yýkar, daha olmazsa gelir bir kâbus gibi çöreklenir ;ötekiler; dediði kimselerin tepesine.

Dünden bugüne taassubu dinî deðerlere dayandýrýp kutsalýn mücadelesini veriyormuþçasýna me;hazin kutsiyetiyle saf yýðýnlarý aldatan bir sürü insan tanýdýk. Ýlericilik ve çaðdaþlýk hezeyanlarýyla çevrelerini kýrýp geçiren ve herkesi kendilerine benzetmeye çalýþan baðnazlarýn sayýsý da bunlardan az deðildi. Birincilerin hakikî dindarlýkla alâkalarý olmadýðý gibi ikincilerin de ilericilikle, medeniyetle hiç mi hiç münasebetleri yoktu. Her iki uðursuz kesim de hür düþünce, hoþgörü ve paylaþmanýn, daha doðrusu insanca yaþamanýn önünde mutlaka bertaraf edilmeleri gereken engellerdi. Ýhtimal bu kaba ve saldýrgan kimseler aydýnlatýlacaklarý veya Allah;tan bulacaklarý âna kadar da insanlýðýn bunlardan çekeceði vardý...

Çaðýmýzda taassup denince insanlar onu daha çok dindarlar arasýnda tahayyül etti. Dahasý, böyle bir kelime ile ilk ürperenler de inanan insanlar oldu.. oysa o, her kýlýða giren öyle bir Allah belasýydý ki, dinî kisve ve dinî ifadelerle kendi diyanet mensuplarýný tahrik edip ayaklandýrdýðý ve onulmaz tahriplere sebebiyet verdiði gibi, dinsizin elinde de, her zaman dini ve dindarý karalamada amansýz bir silah gibi kullanýldý. Kinle, nefretle gerilmiþ sineler hep onunla soluklandý.. ve büyük ölçüde ne medrese, ne mektep, ne zaviye, ne kýþla, ne de daha büyük makamlar bu taassup bataklýðýna düþmekten kurtulamadýlar. O her zaman kuvvetlinin elinde ezen, öldüren, hizaya getiren ve kendine benzeten bir silah olarak kullanýldý.. onunla insanlar bir darlýða mahkûm edildi.. kendini ifade etmek isteyenlerin kelleleri alýndý.. farklý düþünenler ya sürgün edildi ya da zindanlara atýldý.. nice aydýnlýk ruhlar tagallüplere, tahakkümlere, mezelletlere maruz kaldý.. ve en dýrahþan çehreler topluma âdeta bir asi, bir þakî gibi gösterildi. Kutsalý kullananlarýn elinde de o, ayný ölçüde hep zararlý oldu; hür düþünceye karþý çýkýldý, ilim ve araþtýrma aþký günah sayýldý. Modern çaðýn deðiþik ideolojilerine gelince, bunlar onu daha da vahþice kullandý; cahil yýðýnlardan daha baðnazca davrandý ve vurdu-kýrdý, kan döktü, kan içti, kanlý düþüncelerle oturdu-kalktý ve insanlýða sürekli kan kusturdu. Böyle olmasý da bir mânâda normaldi; zira taassup aklý, mantýðý kullanmamanýn ayrý bir unvaný ve nerede duracaðý, nasýl duracaðý da belli olmayan kargaþa ve anarþinin en önemli sâikiydi.

Taassubun kendisi büyük bir musibet olduðu gibi, batýcýlýk ve modernite adýna onu ehl-i imaný karalama hesabýna kullananlar da sürekli taassup dellâllýðý yapmak suretiyle insanlýðýn baþýna hep bela olagelmiþlerdir. Yerinde bir cemaat taassubu, yerinde ýrkî bir asabiyet veya herhangi bir diyaneti algýlama mülâhazasý ya da tekvînî masûniyeti varmýþ gibi davranan bazý birimlerin sergilediði taassup da ayný ölçüde zararlý olmuþtur. Bu meþ;um anlayýþla adalet baltalanmýþ, hak çiðnenmiþ, vicdanlar baský altýna alýnmýþ; en cins dimaðlarýn, en velûd karîhalarýn düþünce ve hareket alanlarý fevkalâde daraltýlmýþ ve bu önemli insanlarýn insanlýða yararlý olmalarýnýn önü kesilmiþtir.

Ýþte bu þekildeki benlik duygularýnýn her yerde bir davul sesi vermeye baþladýðý, taassubun azgýnlaþýp farklýlýklara karþý bir isyan ahlâkýna dönüþtüðü, kuvveti elinde bulunduranlarýn sýk sýk tagallübe, tahakküme baþvurduðu ve hukuk adýna haklarýn çiðnendiði bir ortamda huzurdan söz etmek mümkün olmasa gerek.

Günümüzde bazýlarý bütün bunlarý görmezlikten gelerek, sadece gelip gelip dinî taassuba takýlmakta, hatta daha da ileri giderek salâbet-i diniyeyi yobazlýk saymakta, dindar olmayý ayýp gibi göstermeye çalýþmakta ve bütün inananlarý potansiyel suçlu gibi göstermektedirler. Vâkýa geçmiþte bir kýsým garplý mütegallipler, diyanet ve kendi kutsallarýný koruma adýna bütün bir Ýslâm dünyasýný iþgal ile akla-hayale gelmedik her türlü mezâlimi irtikâp etmiþlerdi ;bazýlarý þu anda hâlâ ediyor; ve bunlar o iþi yapanlarýn gafletinden, dalâletinden ve hazýmsýzlýðýndan kaynaklanýyordu. Bu mesâvîyi kat;iyen din emretmiyordu; onlar dini, heva ve heveslerine alet ediyorlardý. Nitekim mecbur kaldýklarýnda kalkýp özür diliyor, ardýndan yeni bir asabiyetle, ihtimal mazeretlerinin kabulünü bile beklemeden, daha ciddî ve daha zalimce farklý bir iþgal ve istilaya koyuluyorlardý. Sürekli günah-tevbe arasý gel-gitler yaþayan yamuk iradeliler gibi hemen her zaman yaladýklarý tükürüðün yerine bir sümkürük atýp öyle geçiyorlardý.. evet bütün bunlar oldu, þu anda da oluyor, bundan sonra da büyük bir ihtimalle olmaya devam edecek... Ancak bazý diyanet mensuplarýnýn bu tür tutarsýzlýklarýný veya Müslüman görünen bir kýsým kimseler arasýnda afyonlanmýþ bazý densizlerin münasebetsiz davranýþlarýný bahane ederek Ýslâm dinini bir mesâvî kaynaðý gibi göstermenin bir haksýzlýk, bir iftira ve bir din düþmanlýðý olduðunda da þüphe yok.

Bazý dönemlerde bazý safderun Müslümanlar veya zayýf karakterli satýlmýþ kimseler, belki de ilaçlarla muhakemeleri felç edilmiþ bahtsýzlar taassup göstermiþ, hatta teröre girmiþ olabilirler; aslýnda bu kadarcýk bile olsa, bir Müslüman vicdanýnýn bu tür bir þeyi tasvip etmesi mümkün deðildir; Ýslâm;ýn temel disiplinleri buna kat;iyen müsaade etmez. Farz-ý muhal olarak böyle bir taassup ve onun sonuçlarýna bazý Müslümanlarýn sessiz kalmasý, affedilebilecek türden deðildir. Ne var ki, böyle bir günah hiçbir zaman, eski-yeni, hakký kuvvette gören bir kýsým terörist devletlerce ortaya konan baðnazlýk ve barbarlýk seviyesinde bir fezâyî ve bir insanlýk dramý hâlini de almamýþtýr.

Müslümanlar tarihin hiçbir faslýnda, müdafaa muharebesi sayýlan mecburî savaþlarýn dýþýnda kimseyi ezmemiþ; kimsenin diline ve dinine karýþmamýþ; kimsenin iktisadî, idarî, siyasî, kültürel hayatýna müdahale etmemiþ ve kimseye kendi deðerlerini dayatmamýþlardýr. Onlara kendi deðerlerini dayatmak bir yana, bidayetten günümüze kadar hakikî Müslümanlar, diðer diyanet mensuplarýný hiçbir vatandaþlýk hakkýndan mahrum etmemiþ ve kendi ülkelerinde onlara hayatýn hemen her alanýnda her þey olabilme imkânýný vermiþ; dinleri, diyanetleri ne olursa olsun devlet ve millete hýyanet etmedikleri sürece, kat;iyen onlara karþý taassuba girilmemiþ ve bu azýnlýklar toplumun her kesiminde hüsnükabul ve saygý görmüþlerdir. Dahasý, çaðdaþ milletlerde hâlâ kâmil mânâda toplumun her kesimine mal edilememiþ adalet, müsavât ve hoþgörü konusunda da kat;iyen kusur edilmemiþ, ;asabiyet-i kavmiye;ye girilmemiþ ve kimseye haksýzlýk yapýlmamýþtýr. Tarihî vesikalar buna þahittir; bana göre, bugün aksini iddia edenler ya heva ve heveslerine göre konuþuyorlar veya bilerek-bilmeyerek düþmanlarýmýzýn hissiyatlarýný seslendiriyorlar.

Ýlk çaðlardan itibaren Müslüman idareciler, her zaman hak, adalet ve istikametin yanýnda oldular ve kat;iyen ifratkâr bir taassuba girmediler. Tarih ve siyer kitaplarýnýn sahifelerine göz gezdirdiðimizde hep þu pýrlanta sözlerle karþýlaþýrýz; ;Zinhar hakký býrakýp bâtýla sapmayýn.. imanlý olduðunuz gibi, her zaman emin olun ve herkese güven vaad edin!.. Sakýn adaletten ayrýlmayýn ve asabiyet-i cahiliyeye dalmayýn; zira mülkün temeli adalet ve devlet-i ebed-müddet mefkûresinin esasý da yine adalettir; adaleti çiðneyen bugün olmasa da yarýn mutlaka çiðnenir. Ýstikametten ayrýlan da kendi eðriliðinin kurbaný olur. Allah;tan korkun ve diðer diyanet mensuplarýnýn din ve vicdan hürriyetleri konusunda hep mülâyim ve þefkatli olun.! Zorla içine itildiðiniz bir maddî mücadele söz konusu olmadýðý sürece kim olursa olsun, onlarla hep iyi münasebetler içinde bulunun; kaba ve hissî davranýþlarla kendi din ve diyanetinizin dýrahþan çehresini karartmayýn.! Deðiþik kültürlere mensup farklý inanç sahibi vatandaþlarýnýzýn hoþ görünmeyen, sizin de yakýþýksýz bulduðunuz tavýrlarýndan dolayý onlarý hemen sorgulamaya kalkmayýn; dinleyin, anlamaya çalýþýn, temel kurallara aykýrý düþen hususlarda bile ;içinde kul hakký yoksa; elden geldiðince müsamahalý ve hoþgörülü davranýn.. ve hiçbir zaman asabiyet-i cahiliyeye saparak size olan güven ve krediyi yýpratmayýn.; Ýþte bütün bu hususlar, topyekün insanlýðý kucaklama misyonuyla gönderilmiþ Ýslâm;ýn temel rengi, mü;min olmanýn aslî þivesi ve Ýslâm;ý temsilin de en önemli esprisidir.

Ýslâm;ý hakkýyla yaþayanlar, hep böyle davrandýlar; adýna Ýslâm deyip hislerini öne çýkaranlar ise, çok defa hayýr mülâhazasýyla ya da konuyu öyle göstererek sürekli günahlara girdi ve inkâr, ilhad baðnazlarýyla ayný seviyesizliðe düþtüler.


En son huseyin_ozcelik tarafndan Pzr ub 01, 2009 11:21 am tarihinde deitirildi, toplam 1 kere deitirildi
Baa dn
Kullancnn profilini grntle zel mesaj gnder
hasan__yuce



Kayt: 28 Hzr 2007
Mesajlar: 84

MesajTarih: Pzr ub 01, 2009 2:13 pm    Mesaj konusu: Alntyla Cevap Gnder

* Ýnsan, seveceði kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli...

* Mahlûkâtýn yaratýlmasýna sebep olan, muhabbet sýfatýdýr.

* Müslümanlarýn, Allah adamlarýnýn yüzüne bakmak ibadettir, sevaptýr.

* Kalbleri temizlemenin ilacý, Allah'ýn dostlarýnýn kelâmýdýr. Onlarýn yazýlarýný okuyunca kalbler temizlenir.


* Eshâb-ý Kirâm mevlid geceleri toplanýrlar, bu halleri konuþurlardý. Tabiin de böyle yapardý. Vehhâbîler mevlide bid'at diyorlar, halbuki sünnetdir, çok sevabdýr. Evliyânýn büyükleri hep mevlid okurlardý. Hasen-i Basri, Tabiinin en büyüðü idi, mevlid okurdu. Cüneydi Baðdadî seyyid-üt taifedir. O da okurdu. Yalnýz mevlidi parayla ve harâm yerlerde okumak günâhtýr.

* Ýman ni'metinin þükrünü îfâ etmek içün, hubb-i fillah ile þerefleneceðiz. Birbirimizin kalbini kýrmaktan titreyeceðiz. Zaten mü'minin kalbini kýrmak haramdýr.

* Allahü teâlânýn bütün sýfatlarý her mahlukta, her zerrede zuhur etmekte, tecelli etmektedir. Merhamet, ihsan sýfatlarý tecelli ettiði gibi, kahýr, gadap yapmak sýfatlarý da tecelli etmektedir.

* Allahü teâlâ her maddede faide ve zararlar yaratmýþtýr. Allahü teâlâ çok merhameteli olduðu için Peygamberler göndererek herþeyin faidelerini ve zararlarýný bildirmiþ, faideli þeyleri yapmayý emretmiþ, zararlý þeyleri yasak etmiþtir. Bu emirlere farz, yasaklara haram ve dünya denir. Bu emir ve yasaklara þeriat denir. Dünyadan sakýnýnýz demek haramlardan sakýnýnýz demektir. Bunu anlamak lazým. Dünyanýn ikinci manasý, ölmeden evvelki hayat demektir. Bu dünyadaki zevklerin, lezzetlerin hiç biri haram deðildir. Bunlarýn zararlý þekilde kullanýlmalarý haramdýr. Faideli olarak kullanýlmalarý farz veya sünnettir.

* Huzûru ilâhide toplanmak çok büyük nimettir. Huzuru ilâhi namazdýr. Allahü teâlâ, namazdan sonra "Ýste kulum vereyim" diyor. Bu saat-i icâbedir. Hele Cuma günü öyle bir saat vardýr ki, o anda yapýlan dua red olmaz. Alimler, Cuma günü (saat-i icabe) ikindi namazý vaktidir buyurmuþlar.

* Allahü teâlânýn ve peygamber efendimizin emr ve yasaklarý iki türlüdür. Birisi; sârâhat-ý nass ile sabittir, açýkca bildirilmiþtir. Bunlarý kabul etmeyen kâfir olur. Namaz kýlmamak üç türlüdür. Birincisi farz olduðunu bilmiyordur, ikincisi tembellikle kýlmýyordur, üçüncüsü de ehemmiyet vermiyordur. Ehemmiyet vermeyen kâfir olur. Kadýnlarýn, kýzlarýn sokaða açýk çýkmalarý sârâhat-ý nass ile haramdýr. Yani açýkca bildirilmiþtir. Sârâhât-ý nass demek; ayet-i kerime veya hadis-i þeriflerle açýkça bildirilen hüküm demektir.

* Kalbin gýdasý ma'rifettir. Görmek þart deðil, sevmek þarttýr.

* Evliyâlar da Allahü teâlânýn sýfatlarýyla sýfatlanmýþlardýr. Onlar da dünyada dostla düþmaný ayýrmazlar. Dostlara yaptýklarý iyi muameleyi düþmanlara da yaparlar. Düþmanlar, dostlarla karýþýp Evliyanýn huzuruna gelirler, Evliya onlara hiç düþman muamelesi yapmaz, dostlarýna olduðu gibi, onlara da ikram ederler, tatlý konuþurlar. Onlar da der ki, "Bu adam benim düþman olduðumun farkýnda deðil, bana dost muamelesi yapýyor." Evliyanýn dostla düþmaný ayýrmamasý, nîmet vermek bakýmýndandýr. Yoksa düþmanlarla sohbet etmezler, onlara gitmezler, dükkanlarýndan alýþ veriþ etmezler. Ancak, onlar gelirse, karþýlaþýrlarsa ayýrt etmezler. Fakat dostlara giderler, hastasýný ziyaret ederler, cenazesine giderler, düþmanlarýnkine gitmezler, ziyafetlerine gitmezler, ama bir bahane uydururlar. Düþmanlara mümkün olduðu kadar gitmeyeceðiz. Ancak bir müslimanýn hakkýný kurtarmak için gidilir.

* Müslümanlarýn, Allah adamlarýnýn yüzüne bakmak ibadettir, sevaptýr.

* Bütün kemâlât ve faziletler büyüklerin sohbetindedir. Onlarýn sohbeti ele geçti mi, herþey ele geçmiþ demektir.

* Her þeyin yenisi makbuldür, iki þeyin eskisi makbuldür. Biri muhabbettir. Biri de ahbab.

* Alimlerin zineti, bilmiyorum demektir. Cahiller, atar atar söyler. Alim, her kelimeden korkar, vesika bulmadan söyleyemez.

* Kalbe Allah sevgisini yerleþdirmek için, kalbden dünyânýn, mahlûklarýn sevgisini çýkarmak lâzýmdýr. Bunun için, hiçbir mahlûku hâtýrlamamalýdýr. Bu hâle (Fenâ-yý kalb) denir. Bunun birinci ilâcý, mürþidin sohbetidir. Sohbet ele geçmezse, mürþidin kabrini ziyâret etmek ve râbýta yapmakdýr...

* Cennetin kapýsý imandýr. Ýmaný olan cennete gider. Zulüm ile ölen kâfir cennete gitmez.

* Üstâdýna, kötü söz söyleyen birini seven, köpekden daha aþaðýdýr.

* Bir kimse kendi kafasýndan tefsir yazmaða, mânâ vermeðe kalkarsa kâfir olur.

* Ehl-i sünnet alimlerinin yolundan zerre kadar ayrýlanlar cehenneme gider. Böyle din adamlarý, din hýrsýzlarýdýr.

* Âlimlerin en kötüleri kendi kendilerine fetvâ verenler, kendi kendilerine mânâ verenlerdir.

* Ýnsanlarýn en iyisi, din adamlarýnýn iyileri, insanlarýn en kötüsü kötü din adamlarýdýr...

* Cennete gidecek olan fýrka, Ehl-i sünnet velcemaatdýr. Diðer yetmiþiki (72) fýrkada olanlar, kendi kafalarýndan yol tutanlar, yunan felsefecilerine göre yol tutanlar cehenneme gidecek...

* Allahü teâlânýn sýfatlarýndan en kýymetlisi muhabbet sýfatýdýr.

* Bütün dünyaya, hidayet, nur, Peygamber efendimizden geldi. Þimdi de, Peygamber efendimizin varisleriyle geliyor.

* Evliyânýn, salihlerin isminin söylendiði yere rahmet yaðar.

* Birinin binlerce devesi olsa, hepsini daðýtsa, bir namazýn vaktinde kýlýnmasý sevâbýna yetiþemez.

* Hoca mâhir ve müþfik olursa, talebe zekî ve çalýþkan olursa, öðrenilmeyecek hiçbir ilim yoktur.

* Ýmam-ý Rabbani hazretleri buyurdu ki, "Kâbe'ye giderken, Kâbe'nin sâhibine kavuþtum." Yani, Baki-billah hazretlerinin yanýnda Allahü teâlâyý tanýdý.

* Ýstiðfarý çok söylemek lâzým, insan iyi þey yaparkende günah iþleyebilir. Onun için namazdan sonrada istiðfar söylüyoruz.

* Bir haramý hafif görmek, bu haram olmasaydý, bundan ne çýkar demek imaný götürür. Meselâ çok büyük günah olan, çok kimsenin kýymet vermediði, en çok iþlenen günah, gýybet... Ben doðru söylüyorum, bu da günah olur mu dese imaný gider.

* Mâlâyâni ile uðraþana selam bile verilmez, boþ durmak da mâlâyâni demektir.

* Allahü teâlânýn, insaný en çok sevdiði hal, secdedeki halidir. Onun için büyükler, secdede çok kalabilmek için beþ, yedi, dokuz... onbire kadar söylerler.

* Bizim kitaplarýmýz çok kýymetlidir, çünki pýrlanta içine cam parçalarýný karýþtýrmadýk.

* Mâlümat-ý Nâfia risalesi [Faideli Bilgiler], bizim bir numaralý kitabýmýz. Abdülhakim efendi hazretlerinin tavsiye ettiði bir kitaptýr, onu hepiniz okuyun.

* Abdülhakim efendi hazretleri, "beni dinleyen kazanýr..." buyurdu.

* Ýnsan vücudu çok büyük fabrikadýr. Vücuddaki herþey bir sanat eseridir. Allahü teâlâ bunlarýn hepsini, bütün insanlara vermiþ. Ýnsanlar bunlarýn þükrünü yapmazsa, nankörlük yapmýþ olur. Allahü teâlâ insana iman vermiþ, habibine ümmet yaratmýþ, insan bu nimetlere küfran ederse sonsuz cehennemde kalmak hakkýdýr.

* Bir beldede emr-i maruf yapýlmazsa oraya bela gelir. Hak etmeyenler de þehid olur.

* Kafirler islamiyetin yayýlmasýna tahammül edemezler. Gayeleri, islamiyeti ve müslümanlarý yok etmektir.

* Ýslamiyetin en büyük düþmaný ingilizlerdir. Dünyanýn her neresinde olursa olsun, islamiyyet aleyhine bir hareket olursa, biraz karýþtýrýrsanýz, altýndan ingiliz oyunu çýkar. O kadar sinsidir ki, karýþtýrmadan belli olmaz.

* Allahü teâlâ Kur'an-ý kerimi kýyamete kadar korumaðý vaad ediyor. Kur'an-ý kerimi yaksalar da, ayak altýna alsalar da ahkâmýný yok edemezler. Yalnýz adeti þöyledir ki, her þeyi sebeple yaratýr. Mesela; hasta, þifa için dua ederse ona þurup deðil hekim nasip eder. Allahü teâlâ bir kuluna cenneti nasip etti ise, sebebini gönderir. Nedir sebebi? Mürþid! Mürþid yoksa kitaplarý... Sebebi Allahü teâlâ yaratýyor, ama sevdiði kimseleri de vasýta kýlýyor. Kur'an-ý kerimi muhafaza etmenin sebebi de var. Kur'an-ý kerim iki kýsýmdýr. Biri zâhiri; bedene ait, diðeri batýni; kalbe ait kýsmý. Zahirini korumak için Allahü teâlâ Osmanlýlarý yarattý. Osmanlýlar þimdi yok ama, kitaplarý var. Ýslamiyetin batýnýný koruyan da Nakþibendilerdir.

* Þükür demek, bir nimet ne için verilmiþse onun için kullanmaktýr. Göz nimetinin þükrünü yapmak için, Allahü teâlânýn bak dediði yere bakýlýr, bakma dediði yere bakýlmaz.

* Kimse, kendi rýzkýný bitirmeden ölmez.

* Ýslâmiyyetin garib olduðu bir zemânda, kahhar sýfatýnýn tecellî etdiði bir zemânda, onun dini için, aþk ile, gayret eden, çalýþan insanlara ne mutlu. Ne mutlu onun seçdiði mücahidlere! O mücahidlerin sýnýfýnda bulunmak, onlarýn arasýnda bulunmak se'âdetine kavuþan din kardeþlerime ne mutlu...

* "Yâ Ebâ Hüreyre, Allahýn kullarýna, Allahýn dinini öðret. Onlarý öðretmeye giderken bastýðýn yere melekler kanatlarýný serer. Gökteki melekler, yerdeki hayvanlar, havadaki kuþlar, denizdeki balýklar senin için düâ ederler. Kýyâmetde sana öyle bir makam ihsan olunur ki, Peygamberler gýpta eder." diyor hadîs-i þerîf...

* Sýkýntýlar mücahidlerin aþkýný, hevesini arttýrýr.

* Dünya zevklerine düþkün olmak nefsi beslemektir. Halbuki; nefse düþmanlýkla emr olunduk. Çünki nefs Allah-ü tealanýn düþmanýdýr. Bize; nefsinizi besleyin diye bir emr yok, kalbinizi kuvvetlendirin diye emr var. Nefse düþmanlýk; riyazet ve mücahede ile olur. Riyazet; nefsin arzularýný yapmamak. Mücahede nefsin istemediði þeyleri yapmak.

* Îmâna nasýl þükr edilir? Âyet-i kerîmeler bunu bildiriyor. Diyor ki, "Ey mü'minler, ey îmânla þereflenenler, bu ni'metin þükrünü ifa edebilmek için birbirinizi seviniz." Bizi bu yola, bu cihâda sürükleyen îmân ni'metinin þükrünü ifa etmek için hubb-i fillah ile þerefleneceðiz. Birbirimizi seveceðiz. Birbirimizin kalbini kýrmakdan titreyeceðiz. Zaten mü'minin kalbini kýrmak, mü'mini incitmek harâmdýr. Hele böyle mücahid kardeþlerimizi incitmek, hele hele darýlmak, münakaþa etmek; Allah muhafaza etsin.

* Günâhsýz insan olmaz; kusursuz insan olmaz. Ýþte, biririmizin kusurlarýný görmeyeceðiz, iyiliklerini göreceðiz. Kusurlarýmýzý afv edeceðiz, hatta ikaz edeceðiz. Zâten münakaþa yasak, Nasýl olur bir mü'min incitilir efendim.

* Bir mü'minin, bir mücahid kardeþinin kalbini incitmenin Kâbeyi yedi kerre yýkmakdan daha günâh olduðunu dinimiz bildiriyor. Onun için, en çok dikkat edeceðimiz þey; birbirimizin kusurunu afv edeceðiz, sabr edeceðiz. Sabr edenin gideceði yer neresidir? Peygamber efendimiz, "Cennetdir" buyuruyor. Onun için, birbirimizi incitirsek dahi, karþýdakinin sabr etmesi lâzýmdýr. Ona düâ etmesi lâzým. Müslimânlýk budur, kardeþlik budur.

* Muhammed Ma'sum hazretleri Mektûbât'da buyuruyor ki, "Münakaþa etmeyiniz."

* Eshâb-ý kirâmdan bir zât diyor ki, "Peygamber efendimiz, Bayram günü hutbeye çýkýyordu. Merdiven üç basamakdý. Birinci basamaða çýktý. Bir þeyler söylüyordu. Kulak verdim iþitdim. Buyuruyordu ki: (Yâ Rabbi, Sen, bir kulunu, anasýný-babasýný gördüðü halde, onlarýn hizmetinde kusur eden, kalblerini inciten, onlarýn rýzasýný, düâsýný almayaný Cehenneme sok.) Ben de âmin dedim" buyuruyor. O halde birbirimizi seveceðiz, amma, anamýzýn, babamýzýn da kýymetini bileceðiz, onlarýn rýzalarýný düâlarýný alacaðýz, gönüllerini alacaðýz. Ananýn, babanýn evladýna düâsý, Peygamberlerin ümmetine düâsý gibidir.





* Allahü teâlâ, bir isteyene bin veririm buyuruyor.

* Allahü teâlâ kullarýna zulmetmez, onlar sû-i amelleri ile belayý kendileri cezbederler.

* Allahü teâlâ buyuruyor ki, nefsinize uymayýn, nefsiniz bana düþmandýr.

* Allahü teâlâ birçok günahýn cezasýný ahirete býraktýðý halde, zalimlerin cezasýný dünyada verir.

* Allah yolunda, halis niyyetle hizmet eden kazanýr.

* Cahillik cehenneme götürür.

* Kýyamet günü hesap, evvela imandan, sonra namazdandýr.

* Allahü teâlânýn dostlarý, Allahü teâlânýn yaptýðý her þeyden zevk alýrlar. Sýkýntý, elem ve dertlerden nefs zevk almadýðý için, daha çok hoþlanýrlar.


* Kim olduðun deðil, kiminle olduðun önemlidir.

* Bilmiyorum diyen 40 belâdan kurtulur...

* Sabýr, ferahlamanýn anahtarýdýr.

* Dünyada iken, Allahü tealanýn dinine hizmet edenler, Allahü tealanýn kullarýnýn müþkillerini halledenler, mahþerde, tahtlar üzerinde, kürsülerde, gölgelerde oturacaklar. Allahü teala onlarla konuþacak. Onlar için ne hesap var, ne azap var...

* Allahü teâlâ, hiç bir þeyi yaratmadan önce Server-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin mübârek nûrunu yarattý. Kur'ân-ý kerîminde Peygamber efendimize hitâben; "Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" buyruldu. Hadîs-i kudsîde; "Sen olmasaydýn, sen olmasaydýn, mahlûkâtý yaratmazdým" buyrulmuþtur.

Îmânýn asýl þartý; "Hubb-i fillah, buðd-i fillah" yâni Allahü teâlânýn dostlarýný sevmek, düþmanlarýný sevmemektir. Bu olmadýkça hiç bir ibâdet kabûl olmamakta, sâhibinin yüzüne çarpýlmaktadýr. Bu sebeble "Âlemlerin efendisini sevmemiz farz olmuþ ve O'nun mübârek muhabbetini kalbimize yerleþtirmemiz ve güzel ahlâkýyla ahlâklanmamýz emr edilmiþtir".

* Sultana edebsizce hizmet edenin dünyasý, Evliyaya edebsizce hizmet edenin ahireti yýkýlýr.

* Allahü teâlâ günah iþlemeyenlerden ve günah iþlenmeyen yerlerden razýdýr. Siz, günah iþlememeye ve arkadaþlarýnýzý günahtan korumaya çalýþýnýz.

* Ýslam dininde paranýn yeri ceptir, kalb deðildir. Parayý kalbe koymak, sarayýn ortasýna çöp dökmek gibidir.

* Günah iþlenmeyen yerde huzur vardýr. Günah iþlenirse huzursuzluk baþlar.

* Evliyânýn yanýnda bulunan, dört þeyden istifade eder; merhametinden, cömertliðinden, yumuþaklýðýndan, güzel huyundan...

* Ýnsan demek îmân demektir. îmân var, herþey var, îmân yok hiçbirþey yok.

* Bir þey ne kadar kýymetli ise onun düþmaný o kadar çoktur. En kýymetli þey: Îmân..! Peki bu imaný nasýl koruyacaðýz? Allahü teala buyuruyor ki, "Nimetlerime þükr ederseniz artýrýrým". Peki biz iman nimetine nasýl þükr edeceðiz? Birbirimizi seveceðiz...

* Mürþid-i kâmil demek, Hakk'ý Hak, bâtýlý bâtýl bilen zat demektir. Onlara kavuþanýn ve hatta onlarýn sâdýk bendelerine, talebelerine kavuþanýn en büyük kârý, Hakk'ý Hakk, batýlý batýl bilmesidir. Bu ise, eriþilmesi en zor noktadýr. Dünyada en zor þey, doðruyu bulmaktýr.

* Allahü teâlânýn sevgili kullarýný tanýmak þarttýr. Büyükleri inkâr eden her þeyden mahrumdur. Büyükleri tasdik eden, deðil kendisine, yedi sülalesine faydalý olur.

* Allahü teâlânýn sevgili kullarýný tanýyan, onlardan istifade etmeye baþlar. Bilse de, bilmese de!... En büyük istifadesi; imaný düzelir, sonra ibadetleri düzelir, günahlar çirkin gelmeye baþlar. Bu, istifade ettiðinin alâmetidir. Bu istifade ya bizzatihi olur, -en güzeli budur- veyahut da kitaplarýný okumak suretiyle, ruhaniyetlerinden istifade ederek olur. Veyahut da o büyükleri tanýyan, seven kiþilerle arkadaþ olunur, mukallidleriyle beraber bulunulur. Onlarla beraber olan da feyz ve berekete kavuþur, imanýný bi iznillah kurtarýr.

* Ümidimiz, büyüklerin þefaati ve bize sahip çýkmalarýdýr. Onlarýn bize sahip çýkmasý için, bizim onlara sahip çýkmamýz lazýmdýr. Layýk olmak ve âlâka kurmak lâzým. O âlâka söz dinlemektir. Nasihatlerine uygun yaþayabilmektir.

* Bir müslüman kardeþinin ismini duvara yazsalar, oradan geçerken ceketin düðmesini ilikle de geç...

* Mü'min mü'minle karþýlaþýnca, yaptýðý dua kabul olur.

* Her geceyi kadir bilin, herkesi hýzýr bilin, kimin ne olduðu belli olmaz.

* Allahü teâlâ islam düþmanlarýna azap etmekte niye acele etmiyor diye merak ediliyor. Buraya bir karýnca gelse ve bize kafa tutsa biz onu muhatap kabul eder miyiz? Kainata kýyasla derya yanýnda damla bile olmayan bu dünyada, yine dünyaya kýyasla deryada damla olmayan insaný da Allahü teâlâ muhatap kabul etmiyor. Namaz hariç... Kul Allahü ekber deyip de namaza durduðunda Allahü teâlâ onu muhatap kabul ediyor.

* Kur'ân-ý kerim þifâdýr. Fakat þifâ, suyun geldiði boruya tâbidir. Pis borudan þifâ gelmez.

* Allahü teala Ýsa aleyhisselama buyuruyor ki; yerlerde ve göklerdekilerin amellerini yapsan has kullarýmý sevmedikçe, düþmanlarýma düþmanlýk etmedikçe hiç faydasý olmaz. Ýþin baþý bu.

* Namaz kýlanýn dünya iþi bile ahiret iþi sayýlýr. Namaz kýlmayanýn ahiret iþi bile dünya sayýlýr.

* Her ayetin manasý bir okyanustur. Müfessirler bu sonsuz okyanusda inci mercan çýkarýrlar. Bozuk olanlar akrep, yýlan, yengeç çýkarýr.

* Allahü tealaya daha yakýn olanlarýn bize yardýmlarý daha çok olacaktýr. Amma uygun hale gelmek lazým. Günah iþlememek lazým. Büyüklerden feyz almayý bilin. Feyz yollarýný kapatmayýn. Büyüklerden feyz devamlý gelir ama kovayý ters çevirmemek lazým. Kovayý ters çevirirsen feyz alamazsýn. Nisan yaðmuru gibi gelir ama kenardan akýp gider. Feyz almaya dikkat edelim. Allahü tealanýn sevgili kullarý saðlýklarýnda iken kýnýndaki kýlýç gibidirler. Öldüklerinde kýnýndan çýkmýþ gibi tesirli olurlar.

* Dünya ahiretin aynasý gibidir. Dünya bir aslýn görüntüsüdür. Cennetin görüntüsü; hizmet, abilerin güler yüzü, Cennete götürecek iþler... Cehennemin görüntüsü ise; yapýlan kötü iþlerdir.

* Resulullah "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Zemân gelir ki, o zemanýn müslümanlarý, bugün sizin yaptýðýnýz ibadetlerin onda birini yaparsa, ahirette azabdan kurtulurlar.) Sebebini sorduklarýnda, (Çünkü, sizler hayr iþlemeðe çok yardýmcý buluyorsunuz. Onlar yardýmcý bulamayacaklarý gibi, çeþitli engellerle de karþýlacacaklardýr. Gafiller, cahiller arasýnda garib kalacaklar) buyurdu.

* Allahü tealanýn, bir kuluna, faideli, güzel iþler yapmaðý çok kimsenin ihtiyaçlarýný saðlamasýný nasib etmesi, çok kimsenin ona sýðýnmasý, bu kul için pek büyük bir nimettir! Allahü teala, kullarýna ýyalim demiþ, çok merhametli olduðu için, herkesin rýzkýný, nafakasýný kendi üzerine almýþdýr. Allahü teala, bu ýyalinden birkaçýnýn rýzklarý, nafakalarý için ve bunlarýn yetiþmeleri, rahat yaþamalarý için bir kulunu görevlendirirse, bu kuluna büyük ihsan etmiþ olur. Bu büyük nimete kavuþup da, bunun için þükretmesini bilen kimse, çok talihli, pek bahtiyardýr. Bunun kýymetini bilip, þükr etmek, kendi sahibinin, Rabbinin ýyaline hizmet etmeði seadet ve þeref bilmek ve Rabbinin kullarýný, kölelerini yetiþtirmekle öðünmek, akl icabýdýr.

* Hastalýkta þifa vardýr. Beden nekadar sýkýntý çekerse, ruh o kadar rahat eder.

* Dört þeyden muhakkak hesap sorulacak:
Paraný nerden kazandýn, nerde harcadýn?
Bedenini nerde kullandýn?
Ömrünü nasýl geçirdin?
Ýlmini nerde kullandýn?

* Îman, ateþ ile insan arasýnda bir duvardýr; yakmasýn diye...

* Gemisiz okyanus geçilmez. Biz Ýmam-ý A'zâm hazretlerinin gemisine bindik.

* Allahü teala bir insana iman verdi, ne ki ona vermedi; iman vermedi, ne ki ona verdi...

* Iþýk yokken göremediðimiz gibi, iman da kalbin ýþýðýdýr.

* Kim istedide vermedi..? Ýstemesini bilmezsen alamazsýn.

* Namaz kýlanlarda hususi bir koku vardýr, o koku çýkmaz. Namaz kýlmayanlarda bu koku bulunmaz.

* Namaz kýlanlarda bir güzellik vardýr. Namaz kýlmayanlarda bu güzellik yoktur. Onlar, kendileri, sun'î olarak güzel olmaða çalýþýrlar. Namaz kýlanlarda bu tabî olarak vardýr.

* Hapse düþenlerin ekserisi namaz kýlmayanlardýr.

* Namazda selam verirken bütün müminlerede verilir, namaz kýlmayanlar bundan mahrum kalýr.

* Namaz, baþlý baþýna bir hayattýr.

* Men kâne fî kalbihî Allah
muînuhu fiddareyn Allah

Men kâne fî kalbihî gayrillah
ve hasmihü fiddareyn Allah

Bir kimsenin kalbinde Allah olursa, Allah onun hem bu dünyada , hem ahirette yardýmcýsý olur.

Bir kimse nefsi için yapar da, Allah'la alakasý olmazsa ona da Allah iki cihanda da düþman olur.

Eðer Allah için yaparsa, ihlâsla yaparsa iki cihanda Allah yardým eder, eðer gösteriþ için olursa...

* Söz ile, yazý ile yapýlan cihad, topla, tüfekle, kýlýçla yapýlan cihaddan daha kýymetlidir.

* Doðmak, ölmenin alametidir.

* Namaz mü'mine kolay gelir.

* Bir insan ne kadar alçak gönüllü olursa, onu melekler o kadar yukarý çeker. Ne kadar kibirli olursa, o kadar aþaðý çekerler, yerin dibine geçirirler.

* Ahirette kurtulmak için, Allahü tealanýn emrlerini yapmak ve kullarýna faydalý olmaða çalýþmak lazýmdýr. Bir kitap verilir, birþey anlatýlýr...

* Bedenin ibadette, kalbin muhabbetde olsun..!

* Bahcývan bir gül için bin diken yetiþtirir.

* Dinin temeli, kötü arkadaþtan sakýnmak, iyi arkadaþ aramaktýr.

* Eden kendine eder.

* En talihsiz insan, insanlarýn itibar ettiði, fakat Allahü tealanýn itibar etmediðidir.

* Gülü seviyorsan dikenine sarýl...

* Ýhlas; izzet ve ikbalde iken duyduðun hislerin, zillete düþtüðün zaman deðiþmemesidir.

* Rabbimizin en büyük hediyesinin, îmânýmýz olduðunu unutmayalým.

* Hayat hayaldir. Ýyilik yapan da geçti, kötülük yapan da geçti...

* Allahüteala kendine ulaþan diðer yollarý kapatmýþtýr; biri hariç! O da, Habibinin kalbine baðlanmaktýr. Allahü tealaya ulaþmak için tek kapý vardýr. O kapý Peygamber efendimizin kalbidir.

* Allahü teala kendine yapýlan kötülükleri afv ettiði halde, Habibine yapýlanlarý afv etmiyor.

* Þehid olarak ölmek için, samimi olarak dua eden, evinde yatakta da ölse þehid sevabýna kavuþur.

* Eti yenen hayvanlar kesilirken hiç acý duymazlar. Ýnsan boðazlanýrsa acý duyar, dolayýsý ile insan eti haramdýr.

* Feyzin gelmesine mâni, dünya menfeatidir.

* Cömerdin ikramýnda þifa vardýr. Cömertlik sonradan olma olmaz. Ýnsanýn genlerinde vardýr.

* Hanefî mezhebinde, namazdan sonra en kýymetli ibadet, ilim öðrenmektir. Bir miktar ilim öðrenen, sabaha kadar nafile ibadet edenden fazla sevab kazanýr.

* Ýki þeyin sevab ölçüsü bildirilmemiþtir; biri oruç, diðeri, iftiraya uyrayýp sabretmektir.

* Hocasýna hizmet ederken yapýlan iþ, baþkalarýndan farklý olmalýdýr. Eðer fark olmayacaksa, hiç olmazsa o iþi yapmaða giderken koþarak gitmelidir ki, bu kadarlýk fark olsun.

* Herkesin çektiði baþýnýn belasý,
Kendine ait birþey var sanmasý...

* Sabýr demek, iman demektir. Hastalýk günahlarý döker denir. Hastalýk günahlarý dökmez efendim. Hasta olunca, Allahü teala insanýn üç þeyini alýr: 1- Aðzýnýn tadýný alýr. 2- Gücünü, kuvvetini alýr. 3- Günahlarýný alýr. Ýyileþmeye baþlayýnca, melekler sorarlar; "Aðzýnýn tadýný verelim mi?" derler. Allahü teala verin buyurur. "Gücünü kuvvetini verelim mi?" derler. Allahü teala verin buyurur. "Günahlarýný da verelim mi?" derler. "Beni insanlara þikayet etmemiþse vermeyin. Beni insanlara þikayet etmiþse, sabr etmemiþse verin" buyurur. Günahlarýn afvýna sebep olan hasta olmak deðil, hastalýða sabr etmek, þikayet etmemektir.

* Allah diyen mahrum kalmaz. Allahü teala Dâvud aleyhisselama buyuruyor ki: Kim arkasýný Allah'a dayarsa, ona tuzak kursalar da onu korurum. Allah diyen mahrum kalmaz.

* Ýhlas var her þey var, ihlas yok hiçbir þey yok...

* Allah dürüst tüccarý sever. Eshab-ý kiram ticaret yaparlarmýþ. Fakat para kazanmak için deðil. Bu sözün sýrrýna kavuþmak için.

* Devrân-ý bekâ çû bûdý sahra bî gûzeþt
Týlhi ve husi ziþt-û ziba bî gûzeþt
Pendaþt sitemger ki sitem bermâkert
Dergerdeni u bemanet û bermâ bî gûzeþt.

Ýnsan ömrü, dünyanýn ömrüne nazaran sahrada esen bir rüzgar gibidir. Bu çok kýsa hayatta acý günler çok oldu, tatlý günler de çok oldu. Hepsi geçti. Zalim zulüm etti, o da geçti. Amma mazlumun boynundan geçmedi, boynunda asýlý kaldý.

Ahýrette denecek ki: Onlar o zaman güçlüydü, sen zayýftýn. Onlardan geçti ama senden geçmedi. Þimdi sen konuþ sen söyle denecek. Mazlumun günahlarý alýnýp, zulm edene verilecek.
Baa dn
Kullancnn profilini grntle zel mesaj gnder Yazarn web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger MSN Messenger
nceki mesajlar gster:   

Yeni balk gnder   Bala cevap gnder    Yeþilalan & Baltacýlý Köyleri Forum Forum Ana Sayfa -> Dini Konular Tm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)


 
Gei Yap:  
Bu forumda yeni balklar aamazsnz
Bu forumdaki balklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarnz deitiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarnz silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsnz

Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group. Trke eviri: phpBB Trkiye
Tasarm : Mahmut ZDEMR