Aşırı üretim çılgınlığında çağları aşacağız derken karanlık dehlizlerinde boğulmaya yüz tutuyoruz.Çağdaş bir anlayışın anlaşılmazlığı içinde bilim ve tekniğe meydan okuyarak doğayı kirleterek ona olan borcumuzu ödüyoruz.
Teknolojinin ve sanayinin birer aleti olmaktan öteye geçemez olduk.Paraya esir olan insanlık, şimdilerde sınırsız teknolojinin gelişmelerine ve sonuçlarına mahkûm.Böylesine bir yaklaşım üretimden yana bir karşı çıkış değil,getirisi ve götürüsü iyi düşünelemeden alınan kararların ve yapılan eylemlerin sonrası sürdürülmesi planlanan kalkınmanın iyi kavranmamasına atfedilen bir ithamdır.
Nüfusumuz giderek artıyor,önceleri büyüsün gelişsin istediğimiz çevremize sığamaz olduk.Her gün, yeni arayışlar içinde, evimizden çıkarken girdiğimiz ortamların havasını rahatça soluyamaz olduk.Gürültüyle yaşamayı da öylesine özümsemişiz ki sessizlik olduğunda şaşırıp kalabiliyoruz.Yediğimiz içtiğimiz yetmiyor,lezzet arayışında her çıkan yeni ürünün peşinde koşuyoruz;ama organik tarım günlerindeki tadı da bulamıyoruz.Topraklarımız çoraklaşıyor,bitkiler yasta…Yapılan bilimsel araştırmalarda istenmeyen bu değişimler için çözümler aranırken çizilen tablo hiç de iç açıcı değil.Sonuçta insan faaliytetlerinden en az zararla çıkmak isterken ORTAK GELECEĞİMİZ -ÇEVRE- için yeterli bir sonuç sunulamıyor.
Çağın vebası haline gelen çevre kirlenmesinin önüne geçmek için tedbirler alıp uygulamak yerine sadece laf üretiyoruz.“Kirleten Öder” kavgasında uğraşırken “Kirlenen doğa uzun zaman zarfında da olsa kendini yeniler ve yine bize kucak açar.” diye çevre kirlenmesi sorunundan sıyrılabilir miyiz?