Öncelikle şu hususu belirterek makalemize başlamak istiyorum. Yazarken, konuşurken, hedefimizde kişilerin kalıpları, etnik yapıları, dilleri, renkleri, bölgeleri, inançları, mezhepleri, tarikatları cemaatleri, televizyonları ve gazetelerinin olmadığını açık yüreklilikle söylemeliyim. İnancım gereği ve vicdan ehli bir insan olarak hedefimde, yanlış zihniyetlere karşı kişilere hakaret etmeden, kurumları yıpratmadan doğruları söylemektir.
Elimden geldiği kadar isim ve kurum zikretmeden yanlış gördüklerimi anlatmaya çalışacağım, adamına göre konuşmak ve yazmak, beklentilere göre şekillenmek, cüzdana göre değişmek, makama göre eğilmek, menfaatlere göre dalkavukluk yapmak hiçbir vicdan ehli insan için doğru bir davranış değildir.
Her meseleye insani değerlerle yaklaşmak ne kadar doğru ise, o kadarda yanlıştır. İnsanı şekillendiren manevi değerler değil de, beşerin koyduğu değerlerle insanlar şekilleniyorsa, geniş ve dar toplumlarda, ülke içinde ve uluslararası boyutta evrensel bir adalet olmayacak demektir.
Yeryüzünde var olan 7 milyara yakın insan aklı, ayrı, ayrı fikir üreteceğinden, doğal olarak, dünya da insan sayısı kadar fikir anarşisi olacaktır. Fikir anarşisini önlemek, istikrar ve barışı sağlamak için insanları ortak ilkeler etrafına toplamaktan başka çare yoktur. İşte bu nokta da sınırsız özgürlükten dem vuranlar, tabir caizse çuvallamaktadırlar. Demek ki; “ Lafla peynir gemisi yürümüyor.”
İnsanlar çoğalınca, idareleri zorlaşmış, bu sebeple bağımsız ülkeler haline gelmişler. Kendi düşüncelerine göre ortak bir kültür oluşturmuşlar. Bu kültürlerine bağlı siyasi, sosyal, Ekonomik ve hukuk sistemlerini geliştirmişler. Sistemlerine sosyalizm, kapitalizm, faşizm, komünizm, ateizm, Budizm, gibi adlar vermişlerdir.
Kurdukları ve geliştirdikleri beşeri sistemlerini, zamanla bir din haline getiren topluluklar, diğer toplulukları baskı altına almaya, kendi sistemlerini dayatmaya, kabul etmeyenlere savaş açmaya, ülkelerini işgal etmeye, zenginliklerini sömürmeye, namuslarını kirletmeye varacak kadar iğrenç uygulamaları, inançları gereği olarak yaptıklarını da rahatlıkla söylemişlerdir, söylemektedirler.
Bu kadar farklı düşünceli insanları dünyada huzur ve barış içinde yaşamaları ile alakalı şaşmaz ilkeleri koyan güç, insanı yaradan Yüce Allah’ın olduğunu idrak edemeyecek kadar vahşileşen insanlar dünyaya huzur ve istikrar getiremeyeceklerdir. Ezeli ve ebedi olan, geçmişi ve geleceği bilen Yüce Allah ilk insanla birlikte insanların huzur ve barış içinde nasıl yönetilmeleri hususunda 10 sahifelik ilk ilahı kitabı indirerek, akıl anarşisinin önünü almıştır.
Özetleyerek anlatmaya çalıştığımız sistemlerin düşünce yapısı, beşeri güce dayalı olduğu için, beyin güçlerinden çok bedeni güçlerini kullandıklarından acımasız oluyorlar. İnsanlık yaşadığı buhrandan zalim kuvvetlilerin kölesi olmaktan kurtulmak istiyorsa Y. Allah’ın koyduğu ilkelere teslim olmaktan başka çaresi yoktur. İslam dinine inanmayan insanların pek çoğu, yalan, gıybet, iftira, zülüm, ikiyüzlülük, dalkavukluk, ahlaksızlık gibi insana yakışmayan birçok iğrençlikleri meslek edinebilirler. Bu çirkin hasletleri bende Müslümanım diyen hiçbir insan meslek edinmez edinmemelidir.
Gerçek böyle olduğuna göre, ben de Müslüman’ım diyen bir insan, İslam dinine gerici din diyebilir mi? Bu dinin emrettiği ilkeleri yaşamak isteyen, insanlara gerici ve mürteci diyerek hakaret edebilir mi.? Kendi saltanatlarını sürdürmek ve şer güçlere şirin gözükmek için, halkı baskı altına tutmak hususunda adaletsiz davranabilir mi? uydurma haber ve senaryolarla, iftira ve haksız karalamalarla halkı germek için fitne çıkarabilirler mi?
Koydukları kurallara uyulmadığı takdirde “ Gerekirse silah bile kullanırız” diyerek halkı tehdit edebilirler mi? böyle bir zihniyeti alkışlayan korkak ve dalkavukların, gerçekten özgürlük ve adalet istediklerine inanabilir miyiz?
28 Şubat sürecini ve benzeri uygulamaları destekleyenlerin, herhangi bir dayatmanın karşısında, rüzgârgülü gibi yön değiştirmeyeceklerine güvenebilir miyiz?
Bu insanların temel insan hak ve özgürlüklerini içselleştirecek kadar bağımsız olabildiler mi?
Zira bunların hala özgürlükten ve bağımsızlıktan yana alerjilerinin olduğunu düşünmekteyim. Duruma göre renk değiştiren, sözde özgür gazeteci olduklarını söyleyen bazı bay ve bayanların Merhum Erbakan Hocanın kullandığı cümleleri saptırmak konusunda yırtınan, beyinlerini kiraya veren, zavallılara da acıdığımı söylemek istiyorum, Milletin vergisi ile yapılan okullarda okuyan, onların verdiği vergilerden maaş alan, sivil ve resmi kurumlarda amir, olarak en yüksek makamlara gelen beylere soruyorum.
Makamlarınız, paranız, gücünüz, apoletleriniz ve bazı mahfilerin telkinleri, milletin seçtiği vekillere, Başbakanlara ağza alınmayacak hakaretler ve tehditler yapma hakkını veriyor mu?
Dün hukuki çiğneyenlerden hesap sorulunca, birilerinin böyle adalet olur mu deme hakları olmadığı gibi, ayni şekilde dünkü hukuksuzluklara sesiz kalan siyasilerin de konuşma hakları yoktur. Halkın iradesine inanç değerlerine saygı göstermeyen hiç bir sivil ve resmi kuruma, siyasi partilere, bürokratlara, medya mensuplarına, sendika başkanlarına ve diğer başkanlara, milleti yol üstüne bırakanlara, dere geçilirken at değiştirenlere, halkımız iyi gözle bakmıyor, Benden söylemesi, herkes istediği dersi çıkarsın