“Siz Trabzon’da, Çaykara'da yaşayanlar! Trabzon dışında yaşarken Trabzonluyum demenin hazzını bizim kadar bilemezsiniz, anlayamazsınız” demiştik bir yazımızda.
Memleketin her bir yerinde dağılmış bizlerin, Trabzon dışında, buralarda kadim dostları oldu geçen zamanda.
Kadim dostlar, baba dostları.
Elleri öpülen, her bayram mutlaka ziyaret edilen, duası istenen. Bunlardan bir kısmı Trabzonlu, Çaykaralı değildi elbette.
Geçtiğimiz günlerde, ramazandan bir gün önce bu dostlardan birini kaybettik. Babamızın arkadaşı, gönül dostumuzdu rahmetli. Yaşlıydı, büyüğümüzdü.
İki üç haftada bir hasta yatağında ama bilinci açık “baba dostumuzu” ziyarete giderdik. Her gittiğimizde hüzünlenirdik. Önce tanımakta güçlük çeker, hemen sonra bizleri tanıdığında ise gözlerinden yaşlar süzülürdü. Bizden dua isterdi. Biz kimdik ki!
Gönül dostu ve onun ailesi, vefatında bizlere daha önce pek farkına varmadığımız önemli şeyler öğretti, hatırlattı.
Şükür, huzur, sebat …
Kendisi uzun zamandır hastaydı, yatağa bağlı kalmıştı. Aynı evdeki dört oğlundan ikisi yürüyemeyecek durumdaydı. Sakat oğullarından birinden olan iki torunu da engelli idi.
Yıllarca süren hastalık döneminde, beş hasta ve engellinin olduğu o evde, şikayetin, sitemin zerresi yoktu.
Sonsuz “şükür” vardı.
Tarifi mümkün olmayan tatlı bir “huzur” vardı.
Eksilmeyen, azalmayan bir “sebat” vardı.
Teşrif…
Asıl hatırlatma cenaze günü başımıza geldi.
Başsağlığı için gittiğimizde “sabır ve metanet”i gördük, bütün haşmetiyle.
Evlerine “dört büyük melek”ten birinin teşrif ettiğini söylediler.
Aslında ne büyük bir şerefti anlayana.
Dört büyük melekten biri evinizde.
Ölüm için bile gelmiş olsa, dört büyük melekten biri evinizde misafiriniz.
Hiç aklınıza gelir miydi böyle düşünebilmek?
Ders oldu hepimize.
………………..
Her ölüm ibrettir, derstir.
Böylesi, en anlamlı olanlardandır herhalde.
Nur içinde yat Mehmet amca. Allah rahmet eylesin sana. Mekanın cennet olsun…