Türk kökenli, Müslümanlığımla şerif duyan Karadenizli bir vatandaş olarak, benim gibi Müslümanlığınızla iftihar ettiğinize inandığım siz değerli Kürt kökenli kardeşlerimle samımı bir şekilde hasbihâlde bulunmak istiyorum.
Binyıl beraberce yaşayarak et ve tırnak gibi olan bizleri, kimler niçin ayırmak
istiyorlar. Neden birbirimizi sevemez hale getirmeye çalışıyorlar. Aramızda
fitne ve fesat çıkarmaya çalışan bu karanlık güçlerin kimlerin olduğunu ve bu
güçlere kimlerin nasıl maşa olduklarını birlikte oturup konuşmalıyız.
İslam Kardeşliğimizi bozmaya çalışan fitne ateşini söndürmenin çözüm yolarını
birlikte bulmakta hepimizin görevi olduğunu düşündüğüm için sizlerle samimi bir
şekilde konuşarak meselenin çözümü için bazı sorular sormak istiyorum.
Ortak derdimize çare olacak, şu mübarek ayeti kerimelerin mealleriyle
sohbetimize başlayalım.
“Yine göklerin ve yerlerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı
oluşu O’nun varlığının delilerindendir. Şüphesiz k, bunda bilenler için
ibretler vardır.” (Rum 22)
“Müminler ancak kardeştirler. Kardeşlerin aralarını düzeltin ve Allah’tan
korkun ki, merhamete layık olasınız.” “…Hem tanışasınız diye kabilelere
ayırdık. Haberiniz omsun ki Allah yanında en üstün olanınız O’ndan en çok
korkanınızdır.” ( Hucurat 10-13)
“ Ey iman edenler! Allah’a ortak koşanlar bir pislikten ibarettirler, artık bu
yıllardan sonra Mescid’i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız,
Allah sizi dilerse lütfundan zenginleştirecektir. Şüphesiz ki Allah her şeyi
bilendir. Hikmet sahibidir.” ( Tevbe 28)
Eğer İslam dinine sırtımızı dönmezsek, İslam kardeşliğini doğru anlarsak,
aramıza sokulan fitne ateşini yukarıda naklettiğimiz ayeti kerimeler, meseleyi
kökünden hal etmektedir. Müslüman olduğumuza göre, aramızdaki meseleyi
Müslümanca hal etmemiz gerekmektedir. İslam dışı çözümlerin geçici olduğunu,
hep birlikte gördük ve yaşadık. İslam kardeşliğinden korkanlar ve kaçanlar,
bilmelidirler ki şer güçlerin ekmeğine yağ sürmektedirler.
Öncelikle şu hususu da hiçbir beşerin itiraz edemeyeceği şekilde açık ve net
olarak ortaya koymalıyız. Yaratılan hiçbir beşer ve mahlûkat sonsuz bir
özgürlüğe sahip değildir. Yaratılmışların özgürlük sınırlarını Yüce Allah koymuştur.
Hiçbir mahlûk ben isteğimi yaparım istediğim gibi hayat sürerim diyemez. Diyen
olursa ya cahildir ya da özgürlük sınırlarının ne olduğunu anlayamıyorlar.
Mesela mutlak’ Kader’in nasıl gizemli bir iş olduğunu hiçbir beşer aklı idrak
edemez ve altından kolay kolay çıkamaz. Hiçbir insan ve mahlûkat nerede, ne
zaman, nasıl öleceğini bilemediği gibi, hangi tarihte doğacağını hangi tarihte
öleceğini tayın edemez. Irkını, cinsiyetini, rengini Anne ve babasını, seçme
özgürlüğüne de sahip değildir. Bu ve benzeri konuları düşünebilen insan huzur
ve barış istiyorsa tek kelimeyle İslam diniyle barışarak, her şeyin sahibi olan
Yüce Allah’a teslim olmaktan başka çaresi yoktur. Teslim olmadan huzur
arayanlar geçici bir fayda sağlasalar dahi sonları hüsrandır.
Türklerin, Kürtlerin ve diğer etnik kökenli insanların dedeleri birlikte el ele
vererek müstevlilere karşı canlarıyla mallarıyla büyük mücadeleler vererek
kurdukları Türkiye Cumhuriyeti devletini, onların çocukları olarak, yıkmaya,
bölmeye zayıflatmaya, kardeşler arasına kin nefret sokarak kan davasına
çevirmeye hakkımız yoktur.
Türkiye cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan farklı etnik grupların genel
manada anlaşamayacakları hiçbir konu yoktur. Dinleri İslam, kitapları, Kur’an,
Peygamberleri Hz. Muhammed (sav) olan bu insanlar, tarihlerini ve geleceklerini
birlikte yazdılar ve yazacaklardır.
Ümmet’i Muhammed’in evlatları olduklarını iftiharla söyleyen bu insanların
arasını bozmak için içlerine sokulan fitnelere alet olmadan ve vakit geçirmeden
samimiyetle özlerine dönerek kahpe düşmana ve düşmana alet olan her türlü
teröre, dur demelidirler.
Türk bayrağı sadece Türkleri temsil eden bayrak değildir. Bu bayrak Osmanlı
döneminde kullanılan etnik yapıları farklı tüm Müslümanların ortak bayrağı
olarak günümüze taşınmıştır. Böyle bir bayrağı kabul etmeyenler tarihi
geçmişlerini inkâr etmiş olurlar.
9 milyon kilo metre kare topraklara sahip iken bölünerek parçalanarak 800 bin
kilometre kara toprakları bizlere fazla gören şer güçler ülkemizi yeniden
bölerek İslam ümmetini parçacıklara ayırarak kolay lokma haline getirmek
istiyorlar. Bu hain oyuna öncelikle Türkler ve Kürtler gelmemelidirler.
İslam dünyası, Türkiye cumhuriyeti devletinin öncülüğünde yeniden bir güç
birliğinin kurulmasını beklemektedir. Bu arzuyu çok iyi takip eden şer güçler,
en büyük oyunu Türkiye üzerinde oynamaktadırlar. Bu alçakça oyunu Kürtler ve
Türkler birlikte bozmalıyız.
Ülkemizde, yanlışlar hatalar yapılmadığı asla söyleyemeyiz. Bilerek yanlış
yapanların mazeretlerini de kabul edemeyiz. Yapılan haksızlıkları ve yapanları
unutmadan ve gerekli olan kalıcı dersleri çıkararak Vatanın milletin selameti
için intikam peşin de koşmadan onurlu insanlara yakışan tavrımızla bay
yanlışlara insanlık dersi vermeliyiz.
Yapılan Yanlış ve hataları, taraflı bir şekilde kaşıyarak ve alabildiğine
istismar ederek, Kürt kardeşlerimizi tahrik etmek suretiyle, iç savaş çıkarmaya
çalışan şer gülerin kursağını, Kürtler ve Türkler, birlikte sıkmalıyız.. Şer
gülerin ve onlara alet olan bir kısım ateist teröristlerin kulaklarına, bizler
İslam kardeşiyiz, bizlerin arasına kan davası sokup bölemeyeceksiniz
haykırışını birlikte yapmalıyız.
İnsanlarımıza yapılan baskılar, dayatma ve zulümler, ülkemizde yaşayan, Türk,
Kürt ve diğer etnik kökenli insanların içinden çıkmış, bir kısım sözde
aydınlar, iş adamları, siyasetçiler, bürokratlar, sendikalar, medya patronları
ve seçkinler tarafından yapıldığı unutmamalıdır.
Şahsi ikbal ve saltanatlarının devam için, kendilerini imtiyazlılar sınıfında
gören bu beyler, mensubu oldukları ırktaşlarına ve top yekûn millete yapılan
haksızlıklara aldırış etmeden milletin özgürleşmesine engel olmuşlardır halende
olmaya devam etmektedirler. Türkler, Kürtler ve diğer etnik kökenli
vatandaşlarımız bu elit tabakanın oyunu alet olmadan ve şiddete başvurmadan, 75
milyon insanın özgürlüğü için birlikte mücadele etmelidirler.
Siyasi, sosyal, ekonomik, hukuki ve kültürel olarak Kürtlere yapılan baskı ve
haksızlıklar Türklere ve diğer etnik kökenli vatandaşlarımıza da yapılmıştır.
Ekonomik bakımından en fazla çileyi, doğu Karadeniz insanı çektiğini söylersem
birçoğunuza inandırıcı gelmeyecektir. Gurbetçi çocuğu olduğum için Türkiye’nin
yedi bölgesini ve her bölgenin birçok vilayetini ve kazasını bildiğim için bu
konuşmayı yapıyorum.
Doğu Karadenizli 30 sene öncesine kadar karpuzu, kavunu, domatesi, daha birçok
sebze ve meyveyi ve buğday ekmeğini tanımıyordu. Karadenizli kadının sırtından
ölene kadar yük inmiyordur. Patika yollardan geçerken ayağı kaysa kendini ölü
olarak uçurumun tipinde bulursunuz.
Düz arazı olmadığı için hayvancılıkta yapılamıyor. Arazı dar ve yamaç
olduğundan, mısır, lahana ve fasulye ekmek için aşağıdan yukarıya sepetlerle
toprak taşınarak bahçe yapılıyor. Sofrasında mısır ekmeği lahana ve fasulye
turşusundan başka bir şey bulamazdınız.
Güney doğu ve diğer bölgelerde bu şekilde fakirlik olsa da genel olarak
bakılırsa Karadeniz gibi değildirler. Doğu ve güneydoğu bölgelerinin birçok
şehrinde bulurdum, gurbet yaptım. Milletin sofrasında buğday ekmeği, karpuz,
kavun, domates, et ve peynirleri vardı. Kadınlarının sırtlarında 12 ay yük
taşıyarak uçurumdan düşme gibi bir dertleri de yoktu. Hayvancılık yapma
imkânları vardı. Karadeniz erkeği dokuz ay gurbet yapma mecburiyetinde iken bu
bölgelerin insanı gurbet yapmazdan geçinebilirlerdi.
Sosyal, siyasal, hukuki ve kültürel bakımdan, elitlerin ve seçkinlerin
dışındaki insanlar aynı acıyı yaşıyorlardı. Türkiye’nin genelinde fakirlik diz
boyu olduğu halde elitlerin, seçkinlerin, zenginlerin çocukları kolejlerde,
yurt dışında lüks içinde eğitim görürlerken fakir Anadolu çocukları okula
gidecek güçleri yoktu. Okula gitme imkânları olanların ayağında kara lastik,
boynunda naylondan kravat kitapları mendile sarılı olarak okumaya
çalışıyorlardı.
Ey yeni nesil! Yazdıklarım masal değil gerçek, yaşananların binde birini
yazmadım. İş böyle olduğu halde ülkemizde terör diye bir şey olmadığı gibi,
mal, can, namus, konusunda bir güvensizliğimizde yoktu. O fakirlik döneminde bu
kadar zenginliğe, iletişimden, ulaşımına kadar birçok imkâna kavuştuğumuz
halde, neden ülkemde can, mal, namus emniyetimiz tehlikeye düşmüştür. Neden
ülkemiz her türlü terör belasıyla, maddi ve manevi kayıplar veriyor. Bunların
cevaplarını birlikte aramak için siz, Kürt kardeşlerimin affına sığınarak
sizlere bazı sorular sormak istiyorum.
1-PKK terör örgütünün şiddete dayalı mücadelesini haklı buluyor musunuz? PKK
terör örgütünün destekleyen hain güçlerin, Kürlerin dostu, Türlerin düşmanı
olduğuna inanıyormusunuz? Türkiye cumhuriyeti devletinden ayrılıp, bağımsız bir
Kürt devleti kurmak istiyormusunuz?
2-PKK terör örgütünü, Abdullah ÖÇALAN’ Mİ, Kandil mi, ırkçı Siyonist
emperyalist güçler mi yönetiyor? PKK terör örgütüne isteyerek ve istemeyerek
maddi ve manevi destek veriyor musunuz? PKK terör örgütüne baskıyla ve
istemeyerek destek verenler kendilerini korumaları hususunda devletin güvenlik
güçlerine ve yetkililerine güvenmiyor musunuz?
3- Kürt halkı olarak, PKK terör örgütünün yaptığı, insan onuruna yakışmayan
İslam dışı eylemlerine tepki göstermeniz için, neden Kürt, Türk aydınları,
sivil toplum örgütleri temsilcileri, ülkenin kanaat önderlerini harekete
geçirerek, geniş halk kitlelerinin katılımıyla mitingler yaparak, PKK terör
örgütünü protesto etmiyorsunuz?
4- PKK terör örgütünün yaptığı (Haksız bir şekilde insan öldürmek, işkence
yapmak, zorla tehditle para toplamak, gasp etmek, ahlaksız ilişkilerde
bulunmak, meşru olmayan silah ve eroin kaçakçılığı yapmak, gençleri kandırarak
veya zorlayarak dağa kaçırmak, zerdüştlük propagandası yapmak, alakası olmayan
insanlarla cuma namazı kılmak) gibi, benzeri eylemlerini tasvip ediyor musunuz?
5- Türkiye’nin bölünmesi, parçalanması, Kürtlerin ayrı devlet kurması, Kürt
halkının lehinde olacağını düşünüyor musunuz? Kürt kökenli vatandaşlarımız,
maddi imkânları dâhilinde Türkiye’nin her bölgesinde güvenli bir şekilde
yerleşme imkânları olduğu halde, Türk kökenli vatandaşlarımızın, Kürtlerin
yoğunlukla yaşadıkları bölgelerde, güvenlik acısından yerleşme imkânları
varmıdır?
6- Kürtler, Türkler ve diğer etnik kökenli vatandaşlarımız arasında bir imtiyaz
farklılığı varmıdır? Dün şartlara bağlı olarak, ne denilirse denilsin tüm
halkımıza yapılan hatalar ve baskıların, sadece Kürtlere yapıldığı
söyleyebilirmisiniz?
7- Dün Kürt, Türk elitlerinin ve seçkinlerinin haricinde, Anadolu insanı
yönetime katılamıyordu. Bugün böyle bir problemin varlığı olsa bile % 80
oranında aşıldığına inanmıyor musunuz.? Kürler, siyaseten ekonomiye kadar her
alanda yönetime katılamadığını iddia edebilirmisiniz?
8- Kürt halkının insanı ve İslami olan isteklerinin hangisine karşı geliniyor?
Ana dilde eğitim yapılmasını istemek doğru bir talep midir? Böyle bir bu talebe
evet denilirse Türkiye’de yaşayan diğer etnik kökenli vatandaşlarımızda aynı
talepte bulunurlarsa birlikte kurduğumuz devletimiz bunun altından kalkabilir
mi?
9-Kürler olarak bize ne biz kendimizi düşünürüz, Türkler ne yaparsa yapsın
anlayışında mısınız? Böyle bir anlayışın ülkemiz adına ne insanı ne İslami nede
vicdanı olmadığını düşünemiyor musunuz? Bu anlayış Türkiye de yaşayan tüm
insanların ve birlikte kurduğumuz devletin aleyhinde oldu kadar Kürtlerin de
aleyhinde olduğunu, kendi aranızda tarafsız bir şekilde hiç konuştunuz mu?
10- Ölüm orucuna yatmak, dağa çıkıp sözde hak aramak için silahlı mücadeleye
girişmek, halka baskı yapmak tehdit etmek suretiyle maddi destek almak Okul
yakmak, kepenk kapattırmak, polislerin üzerine çocuklar aracılığıyla taş
attırmak, vatandaşların otomobillerini yakmak, imam ve öğretmenleri öldürmek
suçsuz askerlere suikastlarda bulunmak, sizce doğru kabul edilir mi?
11- siyasilerin polise tokat atması, vali buraya gelmezse bu kapı kırılır
tehditleri yapması, mecliste terörist başını kabadayılıkla savunmaları,
müzakereler başlasın beni kurşunu dizsinler, ölüm oruçlarından dolayı bir kişi
ölürse Diyarbakır belediye başkanlığın bırakırım, dokunulmazlıklarımız kalkarsa
daha fazla radikalleşiriz ifadeleri, Kürt halkının lehinde olmadığını düşünebiliyor
musunuz?
40 seneye yakın bir zaman içinde terör belası yüzünden yaşadıklarımızı ve
kaybettiklerimizi bir makale içinde yazmak ve anlatmak mümkün değildir. Bu
fakir diyor ki, şeytanın askeri olan şer güçlerin hain planlarına alet
olmayalım. Bu hainler; Ne Türklere, ne Kürtlere, ne Araplara, ne farsalar, öz
cümle ile Müslüman olan hiçbir insana ve ırka güzel rüya görmezler. İslam
ümmetini parçalamak için, bir kısım insanlara, pembe rüyalar göstererek
kullanmaya çalışırlar
Değerli Kürt kardeşlerim sizlere anlatmaya çalıştığım ve değerlendirmeniz için
sorduğu sorulara başkalarının söylediği saptırıcı süslü sözlerine aldanmadan
tarafsız bir gönül ile tefekkür ederek cevap verirseniz hep birlikte
özlediğimiz sağlıklı bir neticeye kavuşmuş oluruz.
Sizlere samimiyetle sorduğum bu soruları 30 sene önce kamuoyu önünde sorsaydım,
millet bana ye deli veya manyak diyecekti. Ama bu gün geldiğimiz şu noktada,
özetleyerek sorduğum sorular için, yok böyle bir şey demeye kimsenin hakkı
yoktur. Demek ki bir mesele vardır. Bu meseleyi palyatif (anlık) tedbirlerle
çözmek mümkün olmuyor.
Yapılacak iş Türkiye cumhuriyetinin tüm aydınları kanaat önderleri,
siyasetçileri ülkenin selamet için bir araya gelerek kalıcı çözüm için birlikte
karar vermeye mecburdurlar. Bu meselede elini taşın altına koymayan yan çizen
yanlış adresle gösterenlere itibar etmeden çözüm bulunmalı İslam kardeşliğinden
korkulmamalıdır.