
“TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR; HİÇ İBRET ALINSA TEKERRÜR EDER MİYDİ?”
Mithat Paşa Tuna Valisi iken, Bulgar okullarında Bulgarca’nın okunmasını hem arkalamış, hem de teşvik etmişti. Bu uygulamanın sonuçlarının çok ağır olabileceğini hatırlatanlara da; “Hangi dilde olursa olsun, tek okusunlar” diye sözüm ona parlak bir gerekçeyle de direndiğini herkes bilir(1).
Bu uygulamaların sonucunda koca Osmanlı Devleti’nin ne kadar küçüldüğünü hepimiz biliyoruz.
Son zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti Devletin’de de böyle taleplerin gündemde tutulması, tarihin tekerrür edeceği endişesini hatıra getirmektedir. Öyle ya, anadilde eğitim görmenin bir hak olduğunu iddia edip, böyle bir uygulama hakkını elde etmekle yeni haklar elde etmenin önü açılacaktır. Nitekim tarihte böyle olmuştur. Okullarda anadilde eğitim görme hakkı başka bir şey, herkesin anadilini öğrenme hakkı başka bir şeydir.
Şimdi bir Kürt kökenli TC vatandaşına şöyle bir soru sorsanız; “İlçenizde üç okul açacağız, birinde İngilizce eğitim, ikincisinde Türkçe eğitim, üçüncüsünde de Kürtçe eğitim yaptıracağız. Çocuğunu bunlardan hangisine verirsiniz?” Acaba bu sorunun cevabı ne olur? Her aklı başında bir vatandaş, öncelikle İngilizce eğitim yapan okulu tercih edecektir. Olmazsa Türkçe eğitim yapan okulu, o da olmazsa Kürtçü eğitim yapan okulu tercih edecektir. O zaman anadilde eğitim hakkının üzerinde fırtınaların kopartılmasında iyi niyet değil, başka niyetler aranmasının daha gerçekçi bir tutum olacağı açıktır. Kahraman Maraş’ı işgal eden Fransızlara karşı koyan millet, Türkçe konuşan bir milletti; bu millet kürtü, lazı, çerkezi, vs… bütün etnik gruplardan oluşmaktaydı. Türkçe, bütün bir milletin resmi dili olup, herkesin anadilinin farklı olması doğaldır. Önemli olan milleti millet yapan resmi dili, tek dil olmaktan çıkarmamaktır.
İşin başka bir yönü de var: Hiç kimse “Nerede doğmak istersin? Ne olarak doğmak istersin? Kürt mü? Türk mü olmak istersin?” gibi bir soru sorularak dünyaya getirilmedi. Cinsiyetimizde de bize tercihimiz sorulmadı.
Buna göre, Türk doğmak bir mazhariyet değildir! Beni Allah Türk yarattı; bu asla bir büyüklük değildir. Önemli olan Türk olarak doğmak değil, Türk olarak yaşayabilmektir!..
Kimsenin etnik kimliğini küçümsemeden, herkesi “kardeş” kabul edebilme büyüklüğüne erişebilen bir Türk milleti, bu ülkenin gerçek sahibi olarak kalmaya devam edecektir. Bu toplumun önemli çimentosu olan “din” yok sayılınca, artık bu milletin etnik unsurlarını bir arada tutmanın çok zor olacağı gerçeğini unutmamak gerekir. Bir toplumu bir arada tutan unsurlardan biri de “dil”dir. “Dini hallettik, sıra dile mi geldi?” sorusu, bizi kendimize getirmede önemli bir ihtardır. Dili de resmi olarak parçalara ayırdıktan sonra, memleket topraklarını bir arada tutmanın başka bir yolu olmayacaktır.
Umarım tarihten ibret alırız ve tarih tekrar tekerrür etmez!...
