
60'lı yıllar...
Elektriksiz,yolsuz, parasız, pulsuz yıllar,,,
Fakirlik ve caresizliğin,zirve yaptığı yıllar..
Eğitimin, sağlığın,ulaşım ve haberleşmenin köyüme uğramadığı yıllar...
Çocuktuk o zamanlar.
Gaz lambası ışığıyla ders çalıştığımız, en lüks aydınlanma aracının LEKÜS olduğu yıllar.
Suyu kafeka ile içtiğimiz,bir tahta kaşıkla nöbetleşe dört kişinin yemek yediği yıllar..
Kara lastik, naylon top dönemi yani..
Radyo, en modern kitle iletişim aracı...
Muazzez Türing, Yıldıray Çınar, Nuri Sesigüzel,ve Bedia Akartürk'ten türkü dinlemek, deyim yerindeyse olaydı o zamanlar...
Duvarda asılı duran, saatli maarif takviminin yapraklarını gazete niyetiyle okurduk heyecanla...
25 kuruştu cep harçlığının tavan fiyatı..
5 adet sarı kurabiye yâda 10 tane cam şekeri alım gücü vardı "Kula'nun dükkânından". Takriben 3 de tepenek..
Bazen su maleziyle ederdik akşam..
Bazan da zakotalı, steyaslı yemeklerin kokusu gelirdi buram buram..
Yani komşuda pişer bize de düşerdi zaman zaman...
Ve eygidi "tava kazıntısı" için her sabah komonis SALİH'le yaptığımız şanlı meydan muharebeleri...
Tıksırıncaya kadar doyduğumuz günler de vardı elbette..
düğünlerde..
bayramlarda..
haç mevsiminde..
on-onbeş öğün yerdik patlarcasına...
Birde ölümlere sevinirdik çocuk aklımızla..
Ölünün ruhu için dağıtılan kibritten bir kutu almak için..
Birde iki şeye doyardık..
Yazın virkapa'ya..
Kışın Armut'a..
Bütün olumsuzluklara rağmen,
Fakirdik çaresizdik ama mutluyduk bence.
Hayallerimiz pembeydi..
Bardağın dolu tarafını görürdük hep
Yokluğa şükrettik aç'ken bile,,
Az'a kanaat, zenginliğimizdi yani...
Hayat "arkası yarın" gibiydi.Her gün yaşanacak bir şey vardı mutlaka..
herkes kendi hayalini kurar
ve kendini oynardı..
Ya şimdi...
Hayat tek perdelik bir oyun sanki..
Stant-up gibi,
Yoğun ve yorgun...
Trafik.. gerilim.. stres...
Kirli hava,klorlu su..
YALNIZ ve TEK BAŞINA..
