Cenab-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerim’de bize iki sözümüzü ve vaadimizi hatırlatır. Bunlardan biri:
• Allah (c.c) ile yaptığımız antlaşmadır.
• Diğeri de, insanlarla yaptığımız akitleşmedir.
Allah ile yaptığımız antlaşma, Nedir bu?
O’na asla ortak koşmamak ve emirlerine uyup yasaklarından uzak durmak hususundadır. Bu sorumuzun cevabını A’raf suresi 172. ayet-i kerimede buluyoruz. Rabbimizin:
- Elestü bi Rabbi küm. (Araf/172) : Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Sorusuna:- Galü ! Bela ! (Araf/172) : Bizler de dedik ki! Evet, Rabbimizsin!İşte ahdimiz budur kardeşlerim! Bu ahde göre bizler, Bizi terbiye eden, hayatımızı kontrol eden, denetleyen, yasak koyan ve düzenleyen tek merci olarak Allah’ı bilecektik. Kendisini ilahlık konumunda gören kimselerle hayatımız boyunca mücadele edip kulluğumuzu yalnız Allah’a tahsis edecektik ve yalnız onun önünde eğilip secdeye kapanacaktık… Bizler neleri tanrılaştırdık, kimlere kul olduk. Ahdimize sahip çıktık mı? .Peki vefa gösterebildik mi ahdimize?!Allaha Kulluktaki ahdimizle hayatımız boyunca ne kadar alakadarız? (Yoksa kulluğa kullukta mı vefalıyız) Eğer kulluk ahdimizle alakadar olamıyorsak, hatta ahdimizin ne olduğunun bile bilincinde değilsek bizim halimiz vefasızlıktan da öte nankörlük değildir de nedir?
Evet Değerli Dostlar:
Günümüzde bu kavramlara ve insanlara nede çok ihtiyacımız vardır. Verdiği sözü yerine getiren. Yalan konuşmayan, ahde vefa gösteren, vatanını milletini satmayan, özü sözü bir içindeki beni dışında yaşayan kişilere nede çok ihtiyacımız vardır. İhtiyacımız olan o kavram ve kişiler hayal değil geçmişimizde vardı. İnşallah gelecekte de olacak. İkinci halife Adaletin timsali büyük insan Hz Ömer’in Halifeliğinde yaşanan aşağıda anlatacağım olayın kahramanlarına, anlayışlarına ölümüne de olsa ahde vefa gösterdiklerine ne kadar ihtiyacımız var.
‘Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler, derlerki
-Ey halife bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.
Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek:
-Söyledikleri doğrumu diye sorar.
Suçlanan genç derki evet doğru bu söz üzerine Hz Ömer:
-Anlat bakalım nasıl oldu diye sorar.
Bunun üzerine genç anlatmaya başlar,derki :
-Ben bulunduğum kasaba hali vakti yerinde olan bir insanım ailemle beraber gezmeye çıktık kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı atım oracıkta öldü, nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım babası öldü, kaçmak istedim, fakat arkadaşlar beni yakaladı,durum bundan ibaret,dedi.
Bu söz üzerine Hz Ömer söyleyecek bir şey yok bu suçun cezası idam, madem suçunu da kabul ettin...
Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:
-Efendim bir özrüm var, ben memleketinde zengin bir insanım babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı, gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi etiğiniz için Allah indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün için de yerime birini bulurum der.
Hz Ömer dayanamaz derki:
-Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki? der,
Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar derki,
-Bu zat benim yerime kalır, o zat Hz peygamber (s.a.v) efendimizin en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelen Amr ibni Asr' dan başkası değildir. Hz Ömer Amr 'a dönerek
-Ey amr delikanlıyı duydun, der.
O yüce sahabi:
-Evet, ben kefili, der ve genç adam serbest bırakılır.
Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur, Medine’nin ileri gelenleri Hz Ömer’e çıkarak gencin gelmeyeceğini, dolayısıyla Amr ibni Asr'a verilecek idamın yerine, maktülün diyetinin verilmesini teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz, derler.
Hz Ömer kendinden beklenen cevabı verir, derki,
-Bu kefil babam olsa fark etmez, cezayı infaz ederim.
Hz Amr ibni Asr ise tam bir teslimiyet içerisinde derki,
-Biz de sözümüzün arkasındayız.
Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür.
Hz Ömer gence dönerek derki,
-Evladım gelmeme gibi önemli bir fırsatın vardı neden geldin.
Genç vakurla başını kaldırır ve:
-Ahde vefasızlık etti demeyesiniz diye geldim, der.
Hz Ömer başını bu defa çevirir ve Amr ibni Asr'a derki,
-Ey amr sen bu delikanlıyı tanımıyorsun nasıl oldu da onun yerine kefil oldun?
Amr ibni Asr :
-Bu kadar insanın içerisinden beni seçti, insanlık öldü dedirtmemek için kabul ettim der.
Sıra gençlere gelir derler ki,
-Biz bu davadan vazgeçiyoruz, bu sözün üzerine Hz Ömer :
-Ne oldu biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz?
Gençlerin cevabı dehşetlidir :
- Merhametsiz insan kalmadı deneyesiniz diye.
Değerli Dostlar:
Antlaşma ve akitleşmenin bağlayıcı özelliği vardır. Verdiği sözde durmayan insanlar Cenab-ı Hakk’ın huzurunda hem bu sebeple hem de kul haklarını çiğnemeleri sebebiyle ilâhî cezâya mahkum olurlar. Sözünde durmak imanın gereğidir. Yalancılık, sözünde durmamak imanla zıttır.
Konuşma özelliği sâdece insanda vardır. Bu sebeple insan doğruları konuşmalıdır. Doğruyu söylemeyen, verdiği sözü tutmayan şeytanın özelliklerini benimseyerek ona yaklaşmış olur. Sözünde durmayan imanından fire vermiş olur. İçindeki beni çıkartıp Hakkı Hak görüp Haklının yanında yer almaktır iman, İslam,ahde vefa, adamlık ve insanlık… VESSELAM.